Hayatımızın, bazı zamanlarında insanımızın; insanımıza çektirdiği eza ve cefayı duydukça ne kadar üzülüyoruz. Bizler, tüm Dünyanın hayranlıkla baktığı, gıpta ettiği bir medeniyetin çocuklarıyız. Nasıl üzülmeyelim. Sadaka taşlarının, yitik taşlarının, kuş evlerinin varlığı ile; süslenmiş bir medeniyet. Gittiği her yere önce insanlığı, sonra adaleti, güveni, eşitliği götürmeyi şöyle bir kenara bırakın; bizzat yaşayan ve yaşatan bir medeniyet. Herkesin huzur içerisinde olduğu, birbirine yaslanmış duvar taşları gibi, sağlam bir dayanışma içerisinde olan bir medeniyet. Batılılar; daha tuvalet denilen şeyi bile bilmedikleri bir dönemde; tuvalet kavramını onlara tanıtan bir medeniyet…
Barış, kelimesinin bile; yaşanan ortamdan utandığı, bir medeniyet… İnsanlığın, her ortamda; insani değerlerle donatıldığı bir medeniyet… Toplumun, her katmanının mutlu ve bahtiyar, olduğu; kimsenin, başka bir şahsın malında, canında gözünün olmadığı bir medeniyet…
Medeniyetin özünün; temizlik olduğunu vurgulayan, bir medeniyet. Yönettiği insanlarda ırk, din, renk, dil, ayırımı yapmadan sadece insan olmalarından dolayı; eşitçe davranan bir medeniyet. Devlet yöneticileriyle bile; mahkeme önünde eşit sayılarak; onu yaşatan bir medeniyet. Kadına hak ettiği değeri vererek; Ailenin temel taşı sayan, ayaklarının altına büyük bir ödül konduran, medeniyet. Asıl amacın; insan mutluluğu, rahat ve huzuru olan bir medeniyet. Hayal değil, böyle bir ortamın olduğu zamanlar, bu coğrafyada çok yaşandı. Kurduğu vakıflar ile; toplumda; yoksulluk, yokluk, kimsesizlik, terk edilmişlik, kavramlarını literatürden silen, bir medeniyetten bahsediyoruz. Şimdiki halimize bir bakın! saydığımız özelliklerden hangisi kalmış yanımızda. Eyvah ki; eyvah... Tek amacı insanı ve dünyayı sömürmek ve köleleştirmek olan; Batı medeniyetinin esiri olmuşuz. Bir de, bu şartlarda mutluluk arıyoruz...
Bu kadar insanca yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir topluluğun torunları olarak; yaptıklarımıza bakın. Cinayet, sahtekarlık, hırsızlık, ihanet, dolandırma, insan canına kastetme… Aman Yarabbi; O, muhteşem medeniyetin torunları bizler miyiz? Diye, sormak geliyor? Ne oldu bize? Neden? bu kadar duyarsız, ruhsuz bir hale dönüştük. Kendi insanımıza bile hoş görülü davranamaz, olduk. Kendi dindaşları tarafından yönetilmektense; Osmanlılar tarafından yönetilmeyi tercih eden; o günün başka dinden olan insanları bizi görseler ne der? En kıymetli, değerli özelliklerimizi yitirdik.
Bu toplumun bu kadar duyarsız olmasının çeşitli nedenleri olabilir. Öncelik bence ailelerden başlıyor. Farkında olmadan bir, çok olumlu davranışlarımızı kaybettik. Aile içerisinde; var olan eğitimi, gerçekleştiremedik. Bazı şeylere kendimiz dikkat etmedik. Bazı şeyleri çevrenin etkisi ile hadi canım sende, diyerek gereken önemi vermedik. Çocuklar yerini, anlayamadı. Davranışlarının hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğuna karar veremedi. Kimi zaman bocaladı. Bizde onlara aslında en önemli şeyin; iyi bir insan olması gerektiğini anlatamadık. Öğretmek, meslek edinmek adına; diploma kazanmayı önlerine hedef olarak, koyduk. Diploma kazandırmak adına; her şeyi unuttuk, unutturduk. İnsanın her şeyi çalışma ile kazanabileceğini anlatırken, asıl kaybedeceği en önemli şeyin; insanlık olabileceğini, davranışlarına o mana da dikkat etmesi gerektiğini kavratamadık. Yanlış yaptığı zaman, yanlışlığını hatırlatıp doğrusunu öğretemedik. Doğru yaptığı zaman, o davranışını doğru olduğunu belirterek; her zaman öyle yapması gerektiğini bildirerek, o anlamda ödüllendiremedik. Gençtir, çocuktur zamanla öğrenir, dedik. Halbuki, en önemli öğrenme çağının o dönemler olduğunu fark edemedik. Daha çocuk yaştaki gençlerimizi; sokaklara terk ettik. Asıl medeniyetin onlara sahip olmak olduğunu, anlayamadık.
Bina yapımlarına verdiğimiz değer kadar, insanların kurtarılması yönünde çalışmamız gerektiğini fark edemedik. Büyükler olarak, iyi örnekler sunamadık. Yanlış, hatalı, kusurlu, davranışlarımızı, güzel bir davranış olarak, anlatmaya çalıştık. Toplum olarak, yönetenler olarak; güzel davranışların temeli olan medeniyetimizin ana unsurlarından bahsedemedik. Onları farkında olmadan, o alanlardan uzak tuttuk.
Zaman geçmiş değil Aile, Çevre, Devletin eğitim kurumları bu yanlışları düzeltebiliriz. Mayalarında Muhteşem bir medeniyetin kurucularının kanlarını, genlerini taşıyan bu Yüce Milletin evladına, sahip çıkmak gerekir. Yapılacak küçük bir ikazın bile ne kadar faydası olduğu görülecektir. Yeter ki; Toplumun tüm katmanları ve sorumluluk taşıyan tüm kurumları, bunu bir görev aşkı ile kabullensin ve gereğini yapsın.
Hiçbir hareket zahmetsiz ve çilesiz olmaz. Her usta, şekil vermek istediği ürününü eğerken, döverken, ateşte yakarken amacı ona en iyi şekli vermektir. En güzel eseri ortaya çıkarmaktır. Amaç bu olunca; güzellik kendinden gelir. Yoksa bilerek bir usta, kendi eserini kötü ve kırılgan olarak yapmak istemez. Bütün emek en iyisini ortaya çıkarmak içindir. Geleceğimizin gençleri fazlasıyla bu emeği hak etmektedirler.
Medeniyetimizin ana unsurlarını, temel dayanaklarını; tanıtarak, uygulayarak, hayata geçirmek gerekir. Geçmiş zamanın iyi ve güzel örneklerinin; bugünde yaşanabilir, konuma gelmesi için çaba sarf edilmelidir. Eğer, yetişen nesillerimizi, kendi medeniyetimizin temel ögelerinden habersiz yetiştirerek, onları savunmasız bırakırsak; onlar da kendilerine göre hakim ve baskın güç olan medeniyetlerin, kültürlerin, tesirinde kalacaklardır. Onların yaşama biçimlerini, hayat tarzlarını örnek alacaklardır. Bu ise; bir felaket demektir. O zaman ekonomik alandan, kültür alanına kadar; bağımlılığımızın, emperyalistlerin hayranı konumuna düşmemizin devamı demektir. Allah, o durumlardan bizleri ve neslimizi korusun. Görmediğimiz, zamanla fark edemediğimiz; gizli bir savaşın tarafı durumundayız. Bu savaş; kültürel alandan, ekonomik alana kadar devam etmektedir. Farkında olamadığımız zaman; çoğu cephede bu savaşın kaybeden tarafı olacağız. Neden? karşımızdakiler; ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini, neyi amaçladıklarını, bizden iyi biliyorlar ve hesaplıyorlar da; ondan.
Körü, körüne taklitçiliğimizin, bizi düşüreceği durumları düşünmek bile istemiyorum. Bu savaşta, en uyanık olduğunu sandığımız insanların bile; cephelerinde gedikler açılmaktadır... Aman dikkat.., biraz daha dikkat... Halimiz tüm gerçekliği ile ortadadır. Fazla söze hacet yoktur.