pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Talha GURBETÇİ
Köşe Yazarı
Talha GURBETÇİ
 

KONTROLSÜZ ALIŞ VERİŞİN GELDİĞİ NOKTA TÜKETİM ÇILGINLIĞI

    KONTROLSÜZ ALIŞ VERİŞİN GELDİĞİ NOKTA TÜKETİM ÇILGINLIĞI    Modern Dünya dedikleri, devir; aynı zamanda vahşi kapitalizmin egemenliğini ilan ederek; insanları, her alanda esir almanın keyfini yaşadığı zirve durumudur. Alış, veriş yapma çılgınlığı o kadar zirve yapmıştır ki; artık insanlar gelecek yıllara ait gelirlerine güvenerek; tüketim yapmaya devam etmektedirler. İşin en ilginç yanlarından biri; insanların, gelirlerinden çok fazla harcama yapma alışkanlıklarıdır. Devletler bile, geleceğe borçlanma adına yapılan alış, veriş çılgınlığının altını çizerek, Bankalara bu konuda fazla kredi açmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konu Devletlerin gelecekteki mali dengesinde sorun çıkarabilir. O nedenle sürekli bankalar, tüketici kredileri yönünden uyarılmaktadır.    Yılbaş günleri gibi, belirli günler; kapitalist güçlerin, tüketiciyi esir almaya çalıştığı, tüketmeye beyinlerini yönlendirdiği, çılgın alış veriş günleridir. Bu çılgınlıkların sonrasında; binlerce aile perişan olmaktadır. İcra kapılarına sürüklenmektedir. GELİRİN NE OLURSA OLSUN;  SEN  TÜKETMEYE, ALIŞ  VERİŞE DEVAM ET.., çılgınlığının sonu nereye varacak?    İnsanların yeme, içme konusunda harcadıkları paraları bir manada anlamlandırabiliriz.  Ancak, giyim,  sektörü konusunda harcanan paralara karşılık; o eşyaların daha tazelikleri bile geçmeden, yenileri alınarak kenarlara atılması, hatta bazılarının birkaç kez giyilerek terk edilmesi, kapitalizmin reklam ekonomisi ile vardığı yeri anlatmak adına önemli bir örnektir. Aynı şekilde giyim ve  donanıma harcanan para miktarını aşacak şekilde daha fazla miktarların ev eşyalarına harcandığını görüyoruz. Herkes kendi bütçesine göre; yüklü şekilde borçlanarak ev odalarını süslemektedirler.  Kimi zaman; eşyaların yıprandığı inancı ile değiştirilmesine karar verilir. Yeni gelen eşya da süslenir, temizlenir, yine bir odaya hapsedilir. Ara sıra kapı açılarak ziyaret edilir. Daha önceden alınmış olan kullanımı bozulmamış, daha senelerce insanlara hizmet edecek durumda olan eski, diye adlandırılan eşyalar ise ya birilerine verilir, veya satılır. Böylece ev eşyasının ihtişamı tamamlanmış olur. Bu aynı zamanda ev halkının bir, çok, Aile açısından söylüyorum; yeni, yeni borçlanmaları demektir.  Elektronik aletlere fazladan harcanan paralar, işin başka bir boyutudur. Yeni model aramalar, yeni, yeni, donanımlar peşinde  koşmalar... Başka bir tabirle acımasız vahşi kapitalizm yine insanlara gereksiz harcamalar yaptırarak, insanları esir almaktadır.    Üretilen kimi gıdalar, insan sağlığı açısından; zararlı olarak yetkili kurumlar tarafından ilan edilir. Reklam sayesinde bu gıdalar tüketilmeye devam edilir. Aileler, tüketiciler bu konuda, yeterli kadar bilinçli değillerdir. Her şeyi anlıyorum da; bu kadar sağlıksız ürün üreten firmalar, neden en ağır şekilde cezalandırılmaz. Örneğin fabrikalarına kilit vurulabilir.  Ürünlerinin imalatı durdurulabilir. Piyasadan toplanabilir. Bugün, ilgili bakanlıklar; sağlığa zararlı ya da üretim koşullarına uymayan, firmaları halka ilanen duyuruyorlar. Halkın bunları tüketmemeleri açısından uyarılar yapıyorlar. Bunlar iyi güzel de; neden bu konuda ısrarlı hatalı ürün üreten firmalar, en ağır şekilde cezalandırılmaz. Eğer yeterli yasal alt yapı yok ise; bu yasal boşluk, yeni yasalarla takviye edilmez. Üstelik; yeme içme konusu, insan sağlığını direkt ilgilendiren bir konudur. İhmale gelmez. Kısacası; mobilya üreten bir firmanın hatası ile; gıda maddesi üreten firmanın hatasının açacağı zarar, aynı değildir. Gıda üreten firmaların hatalı, yahut kusurlu imalatları, insan sağlığının bozulmasına neden olan yapıda ise; bir nevi insan hayatına kast etmek anlamı taşır.  Üretimin bu tarafı, tüketim açısından en fazla kontrol edilmesi gereken yeridir. Vahşi Kapitalizimin, bu sahadaki acımasızlığına dur demek, gerekir. Tüketilmesine engel olmak şarttır.    Bu acımasız, reklam anarşisinin, tüketime katkı sağlamak amacı ile yaptığı, tanıtım sayesinde; güçsüz olan, gelir düzeyi az olan vatandaşların durumunu siz düşünün? Kimi insanların yapmış olduğu sınırsız  harcamaların karşısında bir de; bir annenin veya babanın çocuğuna en ucuz ve en basit bir ihtiyacını alamamaktan dolayı duyduğu acıyı, çaresizliği varın siz düşünün... Aradaki uçurumu anlayın... işin sosyolojik ve psikolojik yönünün anlatmaya hiç gerek yoktur. İşte sözün bittiği yer diye, bir şey tanımlanıyor ya;  Çaresiz bir anne ve baba açısından; tam da bu anı tanımlamaktadır. Çaresiz anne ve babanın, düştükleri  bu acıklı durum karşısında; çocuğun en basit ihtiyacının karşılanması için anne ve babasına çaresizliğin ne demek olduğunu bilmeden; yalvarışı… yakarışı... ağlaması.... sızlaması.... sonuç; acı… çaresizlik… yokluk…    Öte yandan, Bütün bu sorumsuz alış, veriş, eylemleri yapan insanların günlük hayatlarının çoğu zamanı borçlarını konuşarak geçirdiklerine şahit olursunuz. Çünkü, kimseye  bedava mal verilmemektedir. Malı satan insanlar belirli bir müddet sonra ödeme yapılmasını isteyeceklerdir. İşte, Aileler açısından sıkıntı hemen oralarda başlar. Hatta aylık gelirlerini aşarak, bol keseden borçlanan aileler perişan olurlar. Huzursuzluk, tartışma, kimi  zaman açlık çekerler. Bütün bunlar yaşanırken evlerde gereksiz olarak alınan eşyalar, ev sahiplerine kıs, kıs gülerler. Çocuklarının eğitim giderlerine bile yetişemezler. Bir perişanlıktır, alır gider. Aile içi şiddete varan huzursuzluk ortamı oluşur. Sağlıkları ve düzenleri bozulur.    Bir tarafta, yokluk, çaresizlik, bir tarafta tüketim çılgınlığı… İnsanoğlu öyle bir yola girdi ki; sormayın gitsin. Durmadan üret, durmadan tüket, işte özet budur. Bunun yanında şükür, sabır, kanaat, bereket, var olanla yetinmek, kavramları, hem alfabemizden, hem de hayatımızdan çıktı. Hep başkalarının hayatları bizim hayatımızı etkiler ve yönetir, oldu. Onun var, benim neden yok, gibi anlamsız bir sorunun cevabını arar olduk. Durmadan çalış, durmadan kazan ve hep tüket, hep tüket, parola bu.  Sonuç; görünmeyen prangalı kölelik...    Yardımlaşma, paylaşma, bölüşme, gibi özellikleri unuttuk.  Kendimde olan nimetlerden fazlaca bahsederek; başkalarını bana özendirme, gibi bir hastalığa uğradık. Allah verdi, diye bir şükür kalmadı. Ben çalıştım ve ben kazandım, fikri, ağır basar oldu. İşte o mantıkla kazanılan tüm kazançlar, başkalarına yardımı, paylaşmayı unutturdu. Hep ben, hep ben, fikri aldı yürüdü. Biz, kavramı sadece içi boş kullanılan bir kelime olarak kaldı. Bu çılgınlığın bir  an önce yavaşlaması dileğimizdir. Sorumsuz alış veriş çılgınlığının, en kısa zamanda yavaşlaması,  beklentimizdir...
Ekleme Tarihi: 17 Aralık 2015 - Perşembe

KONTROLSÜZ ALIŞ VERİŞİN GELDİĞİ NOKTA TÜKETİM ÇILGINLIĞI

    KONTROLSÜZ ALIŞ VERİŞİN GELDİĞİ NOKTA TÜKETİM ÇILGINLIĞI
    Modern Dünya dedikleri, devir; aynı zamanda vahşi kapitalizmin egemenliğini ilan ederek; insanları, her alanda esir almanın keyfini yaşadığı zirve durumudur. Alış, veriş yapma çılgınlığı o kadar zirve yapmıştır ki; artık insanlar gelecek yıllara ait gelirlerine güvenerek; tüketim yapmaya devam etmektedirler. İşin en ilginç yanlarından biri; insanların, gelirlerinden çok fazla harcama yapma alışkanlıklarıdır. Devletler bile, geleceğe borçlanma adına yapılan alış, veriş çılgınlığının altını çizerek, Bankalara bu konuda fazla kredi açmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konu Devletlerin gelecekteki mali dengesinde sorun çıkarabilir. O nedenle sürekli bankalar, tüketici kredileri yönünden uyarılmaktadır.
    Yılbaş günleri gibi, belirli günler; kapitalist güçlerin, tüketiciyi esir almaya çalıştığı, tüketmeye beyinlerini yönlendirdiği, çılgın alış veriş günleridir. Bu çılgınlıkların sonrasında; binlerce aile perişan olmaktadır. İcra kapılarına sürüklenmektedir. GELİRİN NE OLURSA OLSUN;  SEN  TÜKETMEYE, ALIŞ  VERİŞE DEVAM ET.., çılgınlığının sonu nereye varacak?
    İnsanların yeme, içme konusunda harcadıkları paraları bir manada anlamlandırabiliriz.  Ancak, giyim,  sektörü konusunda harcanan paralara karşılık; o eşyaların daha tazelikleri bile geçmeden, yenileri alınarak kenarlara atılması, hatta bazılarının birkaç kez giyilerek terk edilmesi, kapitalizmin reklam ekonomisi ile vardığı yeri anlatmak adına önemli bir örnektir. Aynı şekilde giyim ve  donanıma harcanan para miktarını aşacak şekilde daha fazla miktarların ev eşyalarına harcandığını görüyoruz. Herkes kendi bütçesine göre; yüklü şekilde borçlanarak ev odalarını süslemektedirler.  Kimi zaman; eşyaların yıprandığı inancı ile değiştirilmesine karar verilir. Yeni gelen eşya da süslenir, temizlenir, yine bir odaya hapsedilir. Ara sıra kapı açılarak ziyaret edilir. Daha önceden alınmış olan kullanımı bozulmamış, daha senelerce insanlara hizmet edecek durumda olan eski, diye adlandırılan eşyalar ise ya birilerine verilir, veya satılır. Böylece ev eşyasının ihtişamı tamamlanmış olur. Bu aynı zamanda ev halkının bir, çok, Aile açısından söylüyorum; yeni, yeni borçlanmaları demektir.  Elektronik aletlere fazladan harcanan paralar, işin başka bir boyutudur. Yeni model aramalar, yeni, yeni, donanımlar peşinde  koşmalar... Başka bir tabirle acımasız vahşi kapitalizm yine insanlara gereksiz harcamalar yaptırarak, insanları esir almaktadır.
    Üretilen kimi gıdalar, insan sağlığı açısından; zararlı olarak yetkili kurumlar tarafından ilan edilir. Reklam sayesinde bu gıdalar tüketilmeye devam edilir. Aileler, tüketiciler bu konuda, yeterli kadar bilinçli değillerdir. Her şeyi anlıyorum da; bu kadar sağlıksız ürün üreten firmalar, neden en ağır şekilde cezalandırılmaz. Örneğin fabrikalarına kilit vurulabilir.  Ürünlerinin imalatı durdurulabilir. Piyasadan toplanabilir. Bugün, ilgili bakanlıklar; sağlığa zararlı ya da üretim koşullarına uymayan, firmaları halka ilanen duyuruyorlar. Halkın bunları tüketmemeleri açısından uyarılar yapıyorlar. Bunlar iyi güzel de; neden bu konuda ısrarlı hatalı ürün üreten firmalar, en ağır şekilde cezalandırılmaz. Eğer yeterli yasal alt yapı yok ise; bu yasal boşluk, yeni yasalarla takviye edilmez. Üstelik; yeme içme konusu, insan sağlığını direkt ilgilendiren bir konudur. İhmale gelmez. Kısacası; mobilya üreten bir firmanın hatası ile; gıda maddesi üreten firmanın hatasının açacağı zarar, aynı değildir. Gıda üreten firmaların hatalı, yahut kusurlu imalatları, insan sağlığının bozulmasına neden olan yapıda ise; bir nevi insan hayatına kast etmek anlamı taşır.  Üretimin bu tarafı, tüketim açısından en fazla kontrol edilmesi gereken yeridir. Vahşi Kapitalizimin, bu sahadaki acımasızlığına dur demek, gerekir. Tüketilmesine engel olmak şarttır.
    Bu acımasız, reklam anarşisinin, tüketime katkı sağlamak amacı ile yaptığı, tanıtım sayesinde; güçsüz olan, gelir düzeyi az olan vatandaşların durumunu siz düşünün? Kimi insanların yapmış olduğu sınırsız  harcamaların karşısında bir de; bir annenin veya babanın çocuğuna en ucuz ve en basit bir ihtiyacını alamamaktan dolayı duyduğu acıyı, çaresizliği varın siz düşünün... Aradaki uçurumu anlayın... işin sosyolojik ve psikolojik yönünün anlatmaya hiç gerek yoktur. İşte sözün bittiği yer diye, bir şey tanımlanıyor ya;  Çaresiz bir anne ve baba açısından; tam da bu anı tanımlamaktadır. Çaresiz anne ve babanın, düştükleri  bu acıklı durum karşısında; çocuğun en basit ihtiyacının karşılanması için anne ve babasına çaresizliğin ne demek olduğunu bilmeden; yalvarışı… yakarışı... ağlaması.... sızlaması.... sonuç; acı… çaresizlik… yokluk…
    Öte yandan, Bütün bu sorumsuz alış, veriş, eylemleri yapan insanların günlük hayatlarının çoğu zamanı borçlarını konuşarak geçirdiklerine şahit olursunuz. Çünkü, kimseye  bedava mal verilmemektedir. Malı satan insanlar belirli bir müddet sonra ödeme yapılmasını isteyeceklerdir. İşte, Aileler açısından sıkıntı hemen oralarda başlar. Hatta aylık gelirlerini aşarak, bol keseden borçlanan aileler perişan olurlar. Huzursuzluk, tartışma, kimi  zaman açlık çekerler. Bütün bunlar yaşanırken evlerde gereksiz olarak alınan eşyalar, ev sahiplerine kıs, kıs gülerler. Çocuklarının eğitim giderlerine bile yetişemezler. Bir perişanlıktır, alır gider. Aile içi şiddete varan huzursuzluk ortamı oluşur. Sağlıkları ve düzenleri bozulur.
    Bir tarafta, yokluk, çaresizlik, bir tarafta tüketim çılgınlığı… İnsanoğlu öyle bir yola girdi ki; sormayın gitsin. Durmadan üret, durmadan tüket, işte özet budur. Bunun yanında şükür, sabır, kanaat, bereket, var olanla yetinmek, kavramları, hem alfabemizden, hem de hayatımızdan çıktı. Hep başkalarının hayatları bizim hayatımızı etkiler ve yönetir, oldu. Onun var, benim neden yok, gibi anlamsız bir sorunun cevabını arar olduk. Durmadan çalış, durmadan kazan ve hep tüket, hep tüket, parola bu.  Sonuç; görünmeyen prangalı kölelik...
    Yardımlaşma, paylaşma, bölüşme, gibi özellikleri unuttuk.  Kendimde olan nimetlerden fazlaca bahsederek; başkalarını bana özendirme, gibi bir hastalığa uğradık. Allah verdi, diye bir şükür kalmadı. Ben çalıştım ve ben kazandım, fikri, ağır basar oldu. İşte o mantıkla kazanılan tüm kazançlar, başkalarına yardımı, paylaşmayı unutturdu. Hep ben, hep ben, fikri aldı yürüdü. Biz, kavramı sadece içi boş kullanılan bir kelime olarak kaldı. Bu çılgınlığın bir  an önce yavaşlaması dileğimizdir. Sorumsuz alış veriş çılgınlığının, en kısa zamanda yavaşlaması,  beklentimizdir...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.