pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Talha GURBETÇİ
Köşe Yazarı
Talha GURBETÇİ
 

HİCRİ YILBAŞI SENE 1445

HİCRİ    YILBAŞI    SENE   1445 Bu yıla girdiğimiz şu günlerde Bu günün manevi atmosferinden etkilendim.  Ramazan Ayı ile ilk tanışmamızı ve  ilk tuttuğum oruç  ibadeti  heyecanını yaşadığım  günleri  anlatacağım. Yıllar, yıllar öncesinde; oruçla ilk tanıştığım zaman; Rahmetli annemin, sırtını bir taht gibi kullandığım, o , muhteşem gün... İşte o günün; duyulan tat ve huzurunu hatırlatacağım. Anne şefkati, merhameti; yapılan ibadete ortak olma sevinci; kendisi de; oruç olmasına rağmen; altı yaşlarındaki bir çocuğu; öğlen sonrası sırtlayabiliyordu. Ondan huzur, duyuyor. Mutlu oluyordu. Tekerleme halinde; sürekli ikazlarda bulunuyordu. Oğlum, dayan az kaldı, az kaldı...   Annemin duası; Amasya' da Yeşil ırmağın sesi ile; yankılanıyordu. Allah kabul etsin. ALLAH razı olsun...   Ramazan ayının önemini, belirtmek adına; büyüklerimizin, orucunu bana verir misin? Sualinin; manasını anlamaya çalıştığımız, günlerden, bir günde; Babamın Bir Ramazan ayı sabahında kolumdan tutarak, Kütüklü Camiye sabah namazına götürdüğü, günün; bende bıraktığı   izden bahsedeceğim. Namazsız olmaz, oğlum. Diyordu. Bazı sabah namazların da Caminin ortasındaki, büyük odun sobasının içerisindeki odunların; çıtırtılarını duyuyordum. Cami cemaatinden bazıları; küçük olmam dolayısıyla beni sever, beni ödüllendirmek isterlerdi. Hele bir KURAN oku, diyerek; beni teşvik ederlerdi.   Çarşıda, pazarda; yaşımızın küçüklüğüne rağmen, Ramazan Ayının, manevi havasının; insanlar üzerinde etkisini gösterdiğinden  söz edeceğim.     İftar sonrası, kılınacak Teravih namazının heyecanını; bir çocuk olarak, nasıl beklediğimden söz edeceğim. Teravih namazı sırasında; okunan ilahilere, ortak olmak adına; ne kadar heyecanlandığımı, ortak olmaya başladığımız zaman  ise; nasıl duygulandığımı anlatamam. Bazen, CAMİ içerisindeki, yaramazlıklarımızın; yaşlı insanlar tarafından, azarlandığını unutmuyorum. Kulaklarımızda çınlayan Ya HENNAN, Ya MENNAN, ile, mutlu olurduk, coşardık... Bugün TV ekranlarının vaz geçilmez  ilahisi oldu.   İşte tam bundan 44 yıl hicri yıl öncesinde, Hicri 1400 yıllarına  girmenin heyecanını yaşamıştık.  1400 Hicri  yılbaşı  Kasım, Aralık ayına denk gelmişti.  Erzurum Üniversitesinden dostlarımız  Erzurum'dan Kayseri'ye kadar bu yılın hatırına bir hicret koşusu düzenlemişlerdi.   Aynı yılın Ramazan ayı, yaz  günlerine denk geliyordu. Çağrı filmi TV ekranlarına insanları esir etmişti.   Ramazan Ayı içerisinde   bir iftar geleneğimiz, vardı. Her akşam, bir arkadaşın evine giderdik. Kimi zaman; unutamayacağımız, anılar yaşanmıştı. Misafir olduğumuz evler, bir şenlik havasına bürünürdü. Bazen misafirler beklenenden çok olurdu. Gençlik işte. Böyle bir iftarda; Ev sahibimiz, ev halkına sesleniyordu. Duyabileceğimiz, kulaklarımıza gür bir ses geliyor. Hanım, Yemeklerin suyunu fazlalaştır. Bizim oğlanın misafirleri; söylediğinden fazla geldi.   -Gençler; doymadı iseniz ilave yaptıralım... Hiç doyulmaz mı? Orada yemeği düşünen kim? Ortada öyle bir yemek var ki; Herkes zaten doyuyor. Dostluk, kardeşlik, samimiyet, kucaklaşma, hemhal olma... Daha ne olsun... Doyduk biz... Doyduk... Muhabbete, dostluğa, kardeşliğe...   Teravih biter. Malum, toplanılan,  bazı çay hanelerde; toprağa serpilen suyun kokusu, ile; çayın deminin tadı birbirine karışır. Muhabbetin koyusu başlar. Sahura kadar... Kimi zaman; sabah namazları ortak, kılınır.   Son Ramazan Ayı içerisinde; başka bir heyecan başlamıştı. ÇAĞRI filmi... O kadar etkilenmişti ki, insanımız; çocuklarına ad, olarak koydular. Çağrı, Tüm çağlara...  Tüm nesillere... Tüm gönüllere... Tüm susuz kalmış çöllere... Tüm inançsız insanlara... Tüm insanlığa... Ramazan'ın özü de bu değil midir?   Arkadaşlar ve dostlar arasında, bir dayanışma örneği olarak, yapılan iftarların; Ne kadar, huzurlu ve neşe içerisinde geçtiğini söylememize gerek yoktur.  Neden? Ortada, O, kadar samimi duygular var ki; arkasında hiçbir hesabın olmadığı samimi duygular... Her türlü aksaklığı, eksikliği, noksanlığı, bütün kötü duyguları; alıp, götürüyor. O, tür kavramların, yaşamasına fırsat vermiyor. Her taraf; samimiyet, ciddiyet, arkadaşlık, dostluk, karşılıksız sevgi, kardeşlik duyguları ile beslenmektedir. Böyle bir ortamda; kötü duygular barına bilir mi? Elbette hayır... O günleri, O güzellikleri, O, hesapsız dostlukları; özlemiyorum, diyen insan; yalan söyler.   Öyle dostlukların, bugün yaşanmasında engel nedir? Cevap çok karmaşık. Bugün, şartlar değişti. Şahısların; konumu ve mevki değişti. Çevresi, yakınları değişti. Ekonomik durumları, tavır ve davranışları değişti. Geride kalan; hatıralarda yad edeceğimiz O güzel günler kaldı...   Olsun yine de O, günleri yaşadığımıza şükrediyoruz. Bugün, hayatımızda; iyilikler ve güzellikler adına ne varsa. O, günlerde, oralarda temelini attık. O gün, O şartlarda, bize; O tatlı, samimi, candan olayları yaşatan tüm arkadaşlara; teşekkür ediyoruz. Hayırla anıyoruz, hayırla anılmak istiyoruz.   Hele  bayramlar  ne günlerdi...   Bugün bol miktarda bina olarak var olan, insan olarak az olan derneklere inat, O günlerde derme çatma dernek binalarımız,  BAYRAM olduğunu ispat edercesine  ağzına kadar dolardı... Biz, çok heyecanlı, çok samimi, çok candan, çok yürekten her şeyini ortaya koyan insanlardık... Bu samimiyetin doruğa çıktığı anlar; bayram günleri idi...   Gençlik yıllarımızda, Arkadaşlığın ve dostluğun temeli; sivil toplum örgütlerinde atılıyordu... O mekanlar bizim her şeyimizdi. Evimiz, yurdumuz, okulumuz... Kendimizi huzur ve emniyette hissettiğimiz mekanlardı. Bir samimi duruş vardı. Hiçbir hesabın olmadığı; sade bir hayat... Sadece ALLAH rızası için, dayanışma içinde olmak vardı.   Bayram günlerinde oraların havası bir başka olurdu. Ortalık mis gibi; kokardı... Sımsıcak duygular, sel gibi idi. Dostların birbirleri ile, karşılaşınca; yüzü gülerdi... O duruş, o bakış, o heyecan, o saf tutma, bir başka idi... Adeta sıra dağlar gibi idik...   Birdik, beraberdik... Samimi ve içten duygularla birbirimize bağlı idik. Adeta kenetlenmiştik... Yıkılmaz kale idik... Dudaklarda Üstadın  şiiri terennüm edilirdi;   Doğar bir gün benim günüm, Çoğu gitti, azı kaldı. Kırk gün, kırk gece düğünüm, Çoğu gitti, azı kaldı.   Ektik, ektik, yetişecek, Çoğu gitti, azı kaldı. Bütün yollar bitişecek, Çoğu gitti, azı kaldı.    NECİP  FAZIL   Hala aynı heyecanı yaşıyorum. Dua ediyorum... Bu Hicri Yılbaşı Muharrem  Ayı   hürmetine  ümitliyim, bkliyorum. Ne için? Bütün yolların bitişmesi için...          
Ekleme Tarihi: 31 Temmuz 2023 - Pazartesi

HİCRİ YILBAŞI SENE 1445

HİCRİ    YILBAŞI    SENE   1445
Bu yıla girdiğimiz şu günlerde Bu günün manevi atmosferinden etkilendim.  Ramazan Ayı ile ilk tanışmamızı ve  ilk tuttuğum oruç  ibadeti  heyecanını yaşadığım  günleri  anlatacağım.
Yıllar, yıllar öncesinde; oruçla ilk tanıştığım zaman; Rahmetli annemin, sırtını bir taht gibi kullandığım, o , muhteşem gün... İşte o günün; duyulan tat ve huzurunu hatırlatacağım. Anne şefkati, merhameti; yapılan ibadete ortak olma sevinci; kendisi de; oruç olmasına rağmen; altı yaşlarındaki bir çocuğu; öğlen sonrası sırtlayabiliyordu. Ondan huzur, duyuyor. Mutlu oluyordu. Tekerleme halinde; sürekli ikazlarda bulunuyordu. Oğlum, dayan az kaldı, az kaldı...
 
Annemin duası; Amasya' da Yeşil ırmağın sesi ile; yankılanıyordu. Allah kabul etsin. ALLAH razı olsun...
 
Ramazan ayının önemini, belirtmek adına; büyüklerimizin, orucunu bana verir misin? Sualinin; manasını anlamaya çalıştığımız, günlerden, bir günde; Babamın Bir Ramazan ayı sabahında kolumdan tutarak, Kütüklü Camiye sabah namazına götürdüğü, günün; bende bıraktığı   izden bahsedeceğim. Namazsız olmaz, oğlum. Diyordu. Bazı sabah namazların da Caminin ortasındaki, büyük odun sobasının içerisindeki odunların; çıtırtılarını duyuyordum. Cami cemaatinden bazıları; küçük olmam dolayısıyla beni sever, beni ödüllendirmek isterlerdi. Hele bir KURAN oku, diyerek; beni teşvik ederlerdi.
 
Çarşıda, pazarda; yaşımızın küçüklüğüne rağmen, Ramazan Ayının, manevi havasının; insanlar üzerinde etkisini gösterdiğinden  söz edeceğim.  
 
İftar sonrası, kılınacak Teravih namazının heyecanını; bir çocuk olarak, nasıl beklediğimden söz edeceğim. Teravih namazı sırasında; okunan ilahilere, ortak olmak adına; ne kadar heyecanlandığımı, ortak olmaya başladığımız zaman  ise; nasıl duygulandığımı anlatamam. Bazen, CAMİ içerisindeki, yaramazlıklarımızın; yaşlı insanlar tarafından, azarlandığını unutmuyorum. Kulaklarımızda çınlayan Ya HENNAN, Ya MENNAN, ile, mutlu olurduk, coşardık... Bugün TV ekranlarının vaz geçilmez  ilahisi oldu.
 
İşte tam bundan 44 yıl hicri yıl öncesinde, Hicri 1400 yıllarına  girmenin heyecanını yaşamıştık.  1400 Hicri  yılbaşı  Kasım, Aralık ayına denk gelmişti.  Erzurum Üniversitesinden dostlarımız  Erzurum'dan Kayseri'ye kadar bu yılın hatırına bir hicret koşusu düzenlemişlerdi.
 
Aynı yılın Ramazan ayı, yaz  günlerine denk geliyordu. Çağrı filmi TV ekranlarına insanları esir etmişti.
 
Ramazan Ayı içerisinde   bir iftar geleneğimiz, vardı. Her akşam, bir arkadaşın evine giderdik. Kimi zaman; unutamayacağımız, anılar yaşanmıştı. Misafir olduğumuz evler, bir şenlik havasına bürünürdü. Bazen misafirler beklenenden çok olurdu. Gençlik işte.
Böyle bir iftarda; Ev sahibimiz, ev halkına sesleniyordu.
Duyabileceğimiz, kulaklarımıza gür bir ses geliyor. Hanım, Yemeklerin suyunu fazlalaştır. Bizim oğlanın misafirleri; söylediğinden fazla geldi.  
-Gençler; doymadı iseniz ilave yaptıralım...
Hiç doyulmaz mı? Orada yemeği düşünen kim? Ortada öyle bir yemek var ki; Herkes zaten doyuyor. Dostluk, kardeşlik, samimiyet, kucaklaşma, hemhal olma... Daha ne olsun... Doyduk biz... Doyduk... Muhabbete, dostluğa, kardeşliğe...
 
Teravih biter. Malum, toplanılan,  bazı çay hanelerde; toprağa serpilen suyun kokusu, ile; çayın deminin tadı birbirine karışır. Muhabbetin koyusu başlar. Sahura kadar... Kimi zaman; sabah namazları ortak, kılınır.
 
Son Ramazan Ayı içerisinde; başka bir heyecan başlamıştı. ÇAĞRI filmi... O kadar etkilenmişti ki, insanımız; çocuklarına ad, olarak koydular.
Çağrı, Tüm çağlara...  Tüm nesillere... Tüm gönüllere... Tüm susuz kalmış çöllere... Tüm inançsız insanlara... Tüm insanlığa... Ramazan'ın özü de bu değil midir?
 
Arkadaşlar ve dostlar arasında, bir dayanışma örneği olarak, yapılan iftarların; Ne kadar, huzurlu ve neşe içerisinde geçtiğini söylememize gerek yoktur.  Neden? Ortada, O, kadar samimi duygular var ki; arkasında hiçbir hesabın olmadığı samimi duygular... Her türlü aksaklığı, eksikliği, noksanlığı, bütün kötü duyguları; alıp, götürüyor. O, tür kavramların, yaşamasına fırsat vermiyor. Her taraf; samimiyet, ciddiyet, arkadaşlık, dostluk, karşılıksız sevgi, kardeşlik duyguları ile beslenmektedir. Böyle bir ortamda; kötü duygular barına bilir mi? Elbette hayır... O günleri, O güzellikleri, O, hesapsız dostlukları; özlemiyorum, diyen insan; yalan söyler.
 
Öyle dostlukların, bugün yaşanmasında engel nedir? Cevap çok karmaşık. Bugün, şartlar değişti. Şahısların; konumu ve mevki değişti. Çevresi, yakınları değişti. Ekonomik durumları, tavır ve davranışları değişti. Geride kalan; hatıralarda yad edeceğimiz O güzel günler kaldı...
 
Olsun yine de O, günleri yaşadığımıza şükrediyoruz. Bugün, hayatımızda; iyilikler ve güzellikler adına ne varsa. O, günlerde, oralarda temelini attık. O gün, O şartlarda, bize; O tatlı, samimi, candan olayları yaşatan tüm arkadaşlara; teşekkür ediyoruz. Hayırla anıyoruz, hayırla anılmak istiyoruz.
 
Hele  bayramlar  ne günlerdi...
 
Bugün bol miktarda bina olarak var olan, insan olarak az olan derneklere inat, O günlerde derme çatma dernek binalarımız,  BAYRAM olduğunu ispat edercesine  ağzına kadar dolardı...
Biz, çok heyecanlı, çok samimi, çok candan, çok yürekten her şeyini ortaya koyan insanlardık...
Bu samimiyetin doruğa çıktığı anlar; bayram günleri idi...
 
Gençlik yıllarımızda, Arkadaşlığın ve dostluğun temeli; sivil toplum örgütlerinde atılıyordu... O mekanlar bizim her şeyimizdi. Evimiz, yurdumuz, okulumuz... Kendimizi huzur ve emniyette hissettiğimiz mekanlardı. Bir samimi duruş vardı. Hiçbir hesabın olmadığı; sade bir hayat... Sadece ALLAH rızası için, dayanışma içinde olmak vardı.
 
Bayram günlerinde oraların havası bir başka olurdu. Ortalık mis gibi; kokardı... Sımsıcak duygular, sel gibi idi. Dostların birbirleri ile, karşılaşınca; yüzü gülerdi... O duruş, o bakış, o heyecan, o saf tutma, bir başka idi... Adeta sıra dağlar gibi idik...
 
Birdik, beraberdik... Samimi ve içten duygularla birbirimize bağlı idik. Adeta kenetlenmiştik... Yıkılmaz kale idik...
Dudaklarda Üstadın  şiiri terennüm edilirdi;
 
Doğar bir gün benim günüm,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Kırk gün, kırk gece düğünüm,
Çoğu gitti, azı kaldı.
 
Ektik, ektik, yetişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Bütün yollar bitişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı. 
 
NECİP  FAZIL
 
Hala aynı heyecanı yaşıyorum. Dua ediyorum... Bu Hicri Yılbaşı Muharrem  Ayı   hürmetine  ümitliyim, bkliyorum. Ne için? Bütün yolların bitişmesi için...

 
 
 
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.