pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Siyasî partiler ve adayları kıyasıya yarışacak.

AK Partili dönemlerde İzmir’in siyaset sahasında güçlü bir şekilde temsil edildiğini söylememiz kolay değildir. Daha önceki dönemlerde Manisa, Aydın ve İzmir gibi Ege’nin önemli şehirlerinin siyaset sahasında güçlü temsilcileri vardı. Bu güçlü temsilcilerin yerini dolduran figürler ortaya çıkmadı. Özellikle 2000’li yıllarda İzmirli temsilcilerin gittikçe geride kaldığını söyleyebiliriz. Bu gerilemenin sebepleri üzerinde durmak gerekir ve kanaatime göre meselenin farklı açılardan incelenmesiyle oldukça şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bugün genel olarak AK Partili çevreler bu gerilemeyi şehrin siyasî tercihleriyle açıklayabilir. Daha başta bunun doğru olmadığı çok açıktır. Çünkü CHP’nin milletvekili listeleri de İzmir ve Ege bağlamında güçlü bir temsile işaret etmiyor. Son seçimler AK Parti listelerinin zaten böyle bir önceliğe açık olmadığını ortaya koydu. Bu belki İstanbul için sorun olarak kabul edilmez fakat İzmir açısından durumun farklı olduğunu görmemiz gerekir. Çünkü CHP veya diğer partilerde de benzer nitelikler öne çıkıyor. İzmir’de siyasî partilerin milletvekili liste tercihlerini belirli bir düşünme biçiminin yansıması olarak değerlendirebiliriz. Bu düşünme biçimi İzmir’de belediye başkanlığı seçimlerinde de geçerlidir. Listeler karma bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Bunda da göç olgusunun belirleyici olduğu çok açıktır. Karma yapıya göre Ege’nin önemli şehirlerinin temsilcilerinin de öne çıkması gerekirdi. Fakat zamanla siyasî alanda örgütlü yapılar daha da belirleyici hâle geldi. Hatta “dışarıdan” gelenlerin baskın karakterini izah etmek için belirli şehirlerin adı öne çıktı. İstatistikler tam aksine işaret etmesine rağmen göç olgusu nesnel verilere göre değerlendirilmedi. Sivil toplum kuruluşları siyasî eğilimleri kendilerine göre belirlemeye başlamıştı. Bunun neticesinde de siyasî partiler ortaya çıkan eğilimlere teslim oldu. Sivil toplum kuruluşları kavramını geniş bir anlamda kullanıyorum. Meslek örgütleri, şehir dernekleri, sendikalar ve dinî grupların aynı kategoriye dâhil edilmesi siyasî eğilimleri takip etmek açısından çok da yanlış değildir. Şaşırtıcı olan tarih boyunca İzmir’i nüfus bakımından sürekli besleyen Manisa ve Aydın gibi şehirlerin geri planda kalmasıdır. Hâlbuki İzmir bu şehirlerden sadece belirli dönemlerde göç almamıştır. Bu alanda bir süreklilik vardır. Nitekim sayısal veriler bu iki şehri bariz bir şekilde öne çıkarmaktadır. Fakat bu, siyasî alandaki değişimlere yansımamıştır. İzmir özelinde bu yöndeki gerilemenin genel olarak ideolojik tercihlerle açıklandığı malumdur. Bu şehir özelinde laik-antilaik ikiliği veya karşıtlığı sorgulanmadan kabul edilmiştir. Bu da özellikle AK Parti dönemlerinde yaşam biçimine ideolojik bir karakter kazandırılmasına ve kimlik siyasetine imkân verdi. İzmir’e hem içeriden hem de dışarıdan bakanlar aynı şeyleri gördü. Sorgulanmamış bir siyaset biçiminin içinde yaşamaktan şikâyet edildiğini gösteren bir örnek yoktur. Savunanlar da karşı çıkanlar da “gâvur İzmir” söylemine teslim oldu. Söylem biçimleri ve oy oranları “yaşam biçimi ideolojisi”nin genel kabul gördüğünü gösteriyor. Böyle bir tablo sivil toplum kurumlarının baskın karakterini belirlemeden anlaşılmaz. Bu durum dönemsel değişimleri değerlendirmeyi de zorlaştırır. Bu şartlarda sağlıklı sonuçlara ulaşmak da mümkün olmaz. Bu, özellikle siyasî partiler için önemlidir. Yaşam biçimi ideolojisinin fikrî açıdan muğlaklığa yol açacağını kabul etmek gerekir. Ortaya çıkan bu muğlaklık İzmir’e ulaşan gruplara geniş bir alan açtı. Bunun en bariz örneği dinî alanda görüldü. Yaşam biçimi ideolojisinin yaygın olduğu bir şehirde yeni dinî gruplara rahat hareket edebilecekleri bir alanın açılmasını tezat olarak görmemek gerekir. Bu grupların da toplum karşısına yeni bir fikirle çıkmadığı malumdur. Onlar da yaşam biçimini ideolojik bir seviyeye çıkarmakla şöhret buldular. Nitekim FETÖ’de yaşam biçimi ideolojisi, dinî düşünce üzerinde mutlak egemenliğe ulaşmıştı. Bunu sıradan bir gelişme olarak görmemek gerekir. Siyasî partilerin bu türden gruplarla teşrik-i mesai içinde olmalarını farklı açılardan değerlendirmek gerekir. Bu da genel olarak siyasî partilerin değişimi yönlendirmekten ziyade eğilimlere teslim olmayı tercih ettiğini gösterir. Mahallî idarelerin yönetim kadrolarının yeniden belirleneceği bir seçim dönemindeyiz. Siyasî partiler ve adayları kıyasıya yarışacak. Eğilimlere farklı açılardan bakmakta yarar var.
Ekleme Tarihi: 21 Ağustos 2023 - Pazartesi

Siyasî partiler ve adayları kıyasıya yarışacak.

AK Partili dönemlerde İzmir’in siyaset sahasında güçlü bir şekilde temsil edildiğini söylememiz kolay değildir. Daha önceki dönemlerde Manisa, Aydın ve İzmir gibi Ege’nin önemli şehirlerinin siyaset sahasında güçlü temsilcileri vardı. Bu güçlü temsilcilerin yerini dolduran figürler ortaya çıkmadı. Özellikle 2000’li yıllarda İzmirli temsilcilerin gittikçe geride kaldığını söyleyebiliriz. Bu gerilemenin sebepleri üzerinde durmak gerekir ve kanaatime göre meselenin farklı açılardan incelenmesiyle oldukça şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkabilir.

Bugün genel olarak AK Partili çevreler bu gerilemeyi şehrin siyasî tercihleriyle açıklayabilir. Daha başta bunun doğru olmadığı çok açıktır. Çünkü CHP’nin milletvekili listeleri de İzmir ve Ege bağlamında güçlü bir temsile işaret etmiyor. Son seçimler AK Parti listelerinin zaten böyle bir önceliğe açık olmadığını ortaya koydu. Bu belki İstanbul için sorun olarak kabul edilmez fakat İzmir açısından durumun farklı olduğunu görmemiz gerekir. Çünkü CHP veya diğer partilerde de benzer nitelikler öne çıkıyor.

İzmir’de siyasî partilerin milletvekili liste tercihlerini belirli bir düşünme biçiminin yansıması olarak değerlendirebiliriz. Bu düşünme biçimi İzmir’de belediye başkanlığı seçimlerinde de geçerlidir. Listeler karma bir yapıyı ortaya çıkarıyor. Bunda da göç olgusunun belirleyici olduğu çok açıktır. Karma yapıya göre Ege’nin önemli şehirlerinin temsilcilerinin de öne çıkması gerekirdi. Fakat zamanla siyasî alanda örgütlü yapılar daha da belirleyici hâle geldi. Hatta “dışarıdan” gelenlerin baskın karakterini izah etmek için belirli şehirlerin adı öne çıktı. İstatistikler tam aksine işaret etmesine rağmen göç olgusu nesnel verilere göre değerlendirilmedi. Sivil toplum kuruluşları siyasî eğilimleri kendilerine göre belirlemeye başlamıştı. Bunun neticesinde de siyasî partiler ortaya çıkan eğilimlere teslim oldu.

Sivil toplum kuruluşları kavramını geniş bir anlamda kullanıyorum. Meslek örgütleri, şehir dernekleri, sendikalar ve dinî grupların aynı kategoriye dâhil edilmesi siyasî eğilimleri takip etmek açısından çok da yanlış değildir. Şaşırtıcı olan tarih boyunca İzmir’i nüfus bakımından sürekli besleyen Manisa ve Aydın gibi şehirlerin geri planda kalmasıdır. Hâlbuki İzmir bu şehirlerden sadece belirli dönemlerde göç almamıştır. Bu alanda bir süreklilik vardır. Nitekim sayısal veriler bu iki şehri bariz bir şekilde öne çıkarmaktadır. Fakat bu, siyasî alandaki değişimlere yansımamıştır.

İzmir özelinde bu yöndeki gerilemenin genel olarak ideolojik tercihlerle açıklandığı malumdur. Bu şehir özelinde laik-antilaik ikiliği veya karşıtlığı sorgulanmadan kabul edilmiştir. Bu da özellikle AK Parti dönemlerinde yaşam biçimine ideolojik bir karakter kazandırılmasına ve kimlik siyasetine imkân verdi. İzmir’e hem içeriden hem de dışarıdan bakanlar aynı şeyleri gördü. Sorgulanmamış bir siyaset biçiminin içinde yaşamaktan şikâyet edildiğini gösteren bir örnek yoktur. Savunanlar da karşı çıkanlar da “gâvur İzmir” söylemine teslim oldu. Söylem biçimleri ve oy oranları “yaşam biçimi ideolojisi”nin genel kabul gördüğünü gösteriyor. Böyle bir tablo sivil toplum kurumlarının baskın karakterini belirlemeden anlaşılmaz. Bu durum dönemsel değişimleri değerlendirmeyi de zorlaştırır. Bu şartlarda sağlıklı sonuçlara ulaşmak da mümkün olmaz. Bu, özellikle siyasî partiler için önemlidir.

Yaşam biçimi ideolojisinin fikrî açıdan muğlaklığa yol açacağını kabul etmek gerekir. Ortaya çıkan bu muğlaklık İzmir’e ulaşan gruplara geniş bir alan açtı. Bunun en bariz örneği dinî alanda görüldü. Yaşam biçimi ideolojisinin yaygın olduğu bir şehirde yeni dinî gruplara rahat hareket edebilecekleri bir alanın açılmasını tezat olarak görmemek gerekir. Bu grupların da toplum karşısına yeni bir fikirle çıkmadığı malumdur. Onlar da yaşam biçimini ideolojik bir seviyeye çıkarmakla şöhret buldular. Nitekim FETÖ’de yaşam biçimi ideolojisi, dinî düşünce üzerinde mutlak egemenliğe ulaşmıştı. Bunu sıradan bir gelişme olarak görmemek gerekir. Siyasî partilerin bu türden gruplarla teşrik-i mesai içinde olmalarını farklı açılardan değerlendirmek gerekir. Bu da genel olarak siyasî partilerin değişimi yönlendirmekten ziyade eğilimlere teslim olmayı tercih ettiğini gösterir.

Mahallî idarelerin yönetim kadrolarının yeniden belirleneceği bir seçim dönemindeyiz. Siyasî partiler ve adayları kıyasıya yarışacak. Eğilimlere farklı açılardan bakmakta yarar var.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.