pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Müslüman ve hatta Arap kardeşlerinden gördükleri baskıları, ırkçı saldırıları düşünürken yurtlarını terk etmemekte direnen Gazzelilere hak verdim.

Yüz yıllık zamana yayılmış soykırım sürecinin yanında, son olarak Gazze'deki soykırımı, İsrail'in hiçbir insanî, ahlâkî kuralı tanımayan, çoluk çocuk gözetmeyen vahşi saldırganlığını düşünürken "Filistinliler göç ederlerse daha mı iyi olur acaba?" diye aklımdan geçirmedim değil. Neticede böyle bir pratik de var! Kudüs ve çevresi Haçlıların eline geçip oradaki Haçlı krallığı yerli Müslüman halka eziyet etmeye, katliamlardan geçirmeye başlayınca, dönemin alimlerinden biri "bugün Müslüman devletlerin, oradaki mazlum ve mağdur Müslümanları kurtarmaya güçleri yetmediği ve bu durumda oradaki Müslümanların eziyet görmeye devam etmeleri de muhakkak olduğu için, tekrar güçlenip oraları özgürleştirinceye kadar oradan göç etmeleri vaciptir. Kimsenin İslam'ın izzetinin çiğnenmesine sebep olmaya hakkı yoktur" şeklinde bir fetva veriyor. Bir diğeri de, 1967 savaşında Filistin'in kalan bölgeleri de işgal edilince, ünlü muhaddis Nasıruddin el-Elbani'nin "Arap devletlerinin Filistin'i kurtaracak gücü yok. Bu yüzden işgal altındaki Arapların göç etmeleri vaciptir" şeklinde verdiği fetvadır. Tabi Arap milliyetçiliğinin dorukta olduğu o süreçte ne tür tepkilerle karşılaştığını tahmin etmek zor değil. Bu fetvaların esasını, Müslümanların dinlerini özgürce yaşamalarına, namuslarını, mallarını, canlarını, nesillerini korumalarına imkan kalmayınca, göç etmelerini öngören Kur'an direktifleri oluşturur. Mesela bir ayette yüce Allah şöyle buyuruyor: "Melekler kendilerine yazık etmekte olanların canlarını alırken "Ne halde idiniz?" derler, onlar "O yerde zayıf bırakılanlardan idik" derler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!" derler." (Nisa, 97) Peygamberimiz zamanında Mekke'de din özgürlüğü kalmayınca, can, mal ve nesil güvenliği iyice tehlikeye girince bazı Müslümanların Habeşistan'a, sonra da bütün Müslümanların Medine'ye hicret ettiklerini biliyoruz. İslam tarihi bu tür hicret örnekleriyle doludur. Mesela Anadolu, önce Moğolların önünden kaçıp gelenlerin, yakın zamanlarda Kafkaslardan, Rumeli'den göç eden Müslümanların sığınağıdır. Filistinliler de bu nedenle 1948 yılındaki işgalden sonra yurtlarını terk etmişlerdi. Bir gün toparlanır tekrar evlerimize döneriz diye sığındıkları ülkelerde kamplarda yaşamaya başlamışlardı, terk etmek zorunda kaldıkları evlerinin anahtarlarını bir kutsal emanet gibi saklayarak. Ancak özellikle Suriye iç savaşında kardeş katline bulaşmak istemeyen, ırzlarını, canlarını, dini özgürlüklerini korumak isteyen mültecilerin başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığındıktan sonra uğradıkları hakaretleri, Müslüman ve hatta Arap kardeşlerinden gördükleri baskıları, ırkçı saldırıları düşünürken yurtlarını terk etmemekte direnen Gazzelilere hak verdim. Ürdün'de yaşadıkları kara eylülün, Lübnan kamplarındaki katliamların, Suriye'de Yermuk kampındaki insanı utandıran manzaraların, o sefalet içinde kaybolan nesillerin hatırası taptaze duruyor önlerinde. Filistinliler yurtlarını terk ettikleri zaman, gittikleri yerlerde gördükleri ağır eziyetlerin yanında bir daha dönme şanslarının da olmadığını, olmayacağını tecrübeyle öğrenmişler. Zillet içinde bir hayat yaşamaktansa, direnerek şerefli bir ölümü tercih ediyorlar bu yüzden. Bize de, asırlarca silinmeyecek derin bir utanç izi kalıyor tabi.
Ekleme Tarihi: 14 Ocak 2024 - Pazar

Müslüman ve hatta Arap kardeşlerinden gördükleri baskıları, ırkçı saldırıları düşünürken yurtlarını terk etmemekte direnen Gazzelilere hak verdim.

Yüz yıllık zamana yayılmış soykırım sürecinin yanında, son olarak Gazze'deki soykırımı, İsrail'in hiçbir insanî, ahlâkî kuralı tanımayan, çoluk çocuk gözetmeyen vahşi saldırganlığını düşünürken "Filistinliler göç ederlerse daha mı iyi olur acaba?" diye aklımdan geçirmedim değil. Neticede böyle bir pratik de var!

Kudüs ve çevresi Haçlıların eline geçip oradaki Haçlı krallığı yerli Müslüman halka eziyet etmeye, katliamlardan geçirmeye başlayınca, dönemin alimlerinden biri "bugün Müslüman devletlerin, oradaki mazlum ve mağdur Müslümanları kurtarmaya güçleri yetmediği ve bu durumda oradaki Müslümanların eziyet görmeye devam etmeleri de muhakkak olduğu için, tekrar güçlenip oraları özgürleştirinceye kadar oradan göç etmeleri vaciptir. Kimsenin İslam'ın izzetinin çiğnenmesine sebep olmaya hakkı yoktur" şeklinde bir fetva veriyor. Bir diğeri de, 1967 savaşında Filistin'in kalan bölgeleri de işgal edilince, ünlü muhaddis Nasıruddin el-Elbani'nin "Arap devletlerinin Filistin'i kurtaracak gücü yok. Bu yüzden işgal altındaki Arapların göç etmeleri vaciptir" şeklinde verdiği fetvadır. Tabi Arap milliyetçiliğinin dorukta olduğu o süreçte ne tür tepkilerle karşılaştığını tahmin etmek zor değil.

Bu fetvaların esasını, Müslümanların dinlerini özgürce yaşamalarına, namuslarını, mallarını, canlarını, nesillerini korumalarına imkan kalmayınca, göç etmelerini öngören Kur'an direktifleri oluşturur. Mesela bir ayette yüce Allah şöyle buyuruyor: "Melekler kendilerine yazık etmekte olanların canlarını alırken "Ne halde idiniz?" derler, onlar "O yerde zayıf bırakılanlardan idik" derler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!" derler." (Nisa, 97)

Peygamberimiz zamanında Mekke'de din özgürlüğü kalmayınca, can, mal ve nesil güvenliği iyice tehlikeye girince bazı Müslümanların Habeşistan'a, sonra da bütün Müslümanların Medine'ye hicret ettiklerini biliyoruz. İslam tarihi bu tür hicret örnekleriyle doludur. Mesela Anadolu, önce Moğolların önünden kaçıp gelenlerin, yakın zamanlarda Kafkaslardan, Rumeli'den göç eden Müslümanların sığınağıdır.

Filistinliler de bu nedenle 1948 yılındaki işgalden sonra yurtlarını terk etmişlerdi. Bir gün toparlanır tekrar evlerimize döneriz diye sığındıkları ülkelerde kamplarda yaşamaya başlamışlardı, terk etmek zorunda kaldıkları evlerinin anahtarlarını bir kutsal emanet gibi saklayarak.

Ancak özellikle Suriye iç savaşında kardeş katline bulaşmak istemeyen, ırzlarını, canlarını, dini özgürlüklerini korumak isteyen mültecilerin başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığındıktan sonra uğradıkları hakaretleri, Müslüman ve hatta Arap kardeşlerinden gördükleri baskıları, ırkçı saldırıları düşünürken yurtlarını terk etmemekte direnen Gazzelilere hak verdim.

Ürdün'de yaşadıkları kara eylülün, Lübnan kamplarındaki katliamların, Suriye'de Yermuk kampındaki insanı utandıran manzaraların, o sefalet içinde kaybolan nesillerin hatırası taptaze duruyor önlerinde. Filistinliler yurtlarını terk ettikleri zaman, gittikleri yerlerde gördükleri ağır eziyetlerin yanında bir daha dönme şanslarının da olmadığını, olmayacağını tecrübeyle öğrenmişler. Zillet içinde bir hayat yaşamaktansa, direnerek şerefli bir ölümü tercih ediyorlar bu yüzden.

Bize de, asırlarca silinmeyecek derin bir utanç izi kalıyor tabi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.