pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

İsrail barbarlıkta sınır tanımazken ümmet acziyette sınır tanımıyor.

    İsrail Filistin’de barbarlığın, vahşetin, gözü dönmüşlüğün, pervasızlığın, alçaklığın her yöntem ve şeklini uyguluyor. Binlerce bebek ve çocuk öldürdüler. Kadınları katlettiler. Okulları, hastaneleri yıktılar. Üç milyon insanı açlığa, susuzluğa, soğuğa mahkûm ettiler. Soykırımcı barbarlardan tüm bu ve benzeri insanlık dışı suçları işlemeleri beklenir. Ancak İsrail vahşet çıtasını daha yukarılara çıkartıyor: Buldozerlerle cesetleri çiğniyor, mezarları kazıp ölüleri çıkarıyor, cesetlerden organ çalıyor ve Gazze sokaklarında köpekler cesetleri yiyor. İçinde birazcık merhamet olan insan cesetlerin dokunulmaz olduğunu idrak eder. Ceset, her din, her inanç mensubu için masumdur. Çünkü o artık ölü bir bedendir. Ondan zarar gelmez. Üzerindeki tüm sıfatlar, tüm etiketler artık düşmüştür. Yaşarken ne yapmış olursa olsun, seküler hukukta dosyası kapatılır, dinen de dosyası öbür tarafa intikal eder. O artık Yaradan’ın hükmündedir, Mahkeme-i Kübra’nın elindedir.   Bu öfke ve kin dolu eylemi (Müsle) Hz. Peygamber kesinkes yasaklamıştı. Modern hukuk da ölüye işkenceyi savaş suçu olarak görüyor. İsrail, cesetlere saldırarak, cenazelerin kaldırılmasına dahi mani olarak, en temel, en kadim bir dokunulmazlığı ihlal ediyor. Tahrif edilmiş bir dinin körüklediği öfke ve nefret ile alçaklıkta nasıl sınır tanımadığını tüm dünyaya gösteriyor. Meselenin bir de “geride kalanlar” boyutu var: Savaş meydanlarında ölüye işkence yapanlar, aslında geride kalanların canını acıtmaya çalışıyorlar. “En sevdiklerinizi öldürmekle kalmadık, cesedini de parçalıyoruz” diyerek yaşayanlara mesaj veriyorlar.   Cenazelerimize dokunarak, Gazze’de cesetlerimizi toplayıp gömmemizi engelleyerek İsrail bize, hepimize mesaj veriyor; “Sadece yaşayanlarınıza değil, mezarlarınıza, ölülerinize de tahammülüm yok” diyor. İsrail’in cenazelere, Gazze sokaklarında köpeklerin toplanamayan cesetlere musallat olması, yaşayanlara, geride kalanlara verilmiş en ağır mesajdır. Bu, masum bir bebeğin öldürülmesinden bile daha acıdır, daha ağırdır. Bu, acziyetimizin doğrudan doğruya yüzümüze çarpılmasıdır. Bu, geride kalanlar için onur meselesi, şeref meselesidir. Bu, İslâm ümmetinin yüzüne çalınmış ağır bir tokattır. Cesetlerini dahi toplayamayan, onları köpeklere terk eden bir topluluğa “ümmet” ya da “millet” demek bile ne kadar mümkündür? Hangi kahramanlık destanı, tarihteki hangi zafer örtebilir ki bu utancı? İsrail barbarlıkta sınır tanımazken ümmet acziyette sınır tanımıyor. Çok kötü bir çağa denk geldik. “Allah bizi düştüğümüz bu çukurdan çekip çıkarsın” diye dua etmekten ve yine de ümit etmekten gayrı bir şey kalmadı. Mülteci sorunu: Bir varmış bir yokmuş 14 Mayıs akşamı Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kaybedeceğini anlayınca uykudaki mülteci sorunu uyandırıldı; iki hafta boyunca Türkiye’nin en büyük sorunu mültecilerdi. 28 Mayıs akşamı milletin merhameti zafer kazanınca mülteci meselesi de anında kayboldu. Yedi aydır olmayan mesele, şimdi seçim yaklaşınca tekrar gündeme gelmeye başladı. Muhalefet umudunu tekrar yabancı düşmanlığına bağladı. Sokak röportajları meseleyi köpürtmeye gayret ediyor. 31 Mart’a kadar bir kez daha toplumu kışkırtacak, seçim gecesi yine meseleyi unutacaklar. Türkiye’nin bir mülteci meselesi yok; mültecileri istismar siyaseti meselesi var. O mesele de 31 Mart akşamı yine sandığa gömülecektir. Bu son olur inşallah.
Ekleme Tarihi: 29 Ocak 2024 - Pazartesi

İsrail barbarlıkta sınır tanımazken ümmet acziyette sınır tanımıyor.

 

 

İsrail Filistin’de barbarlığın, vahşetin, gözü dönmüşlüğün, pervasızlığın, alçaklığın her yöntem ve şeklini uyguluyor. Binlerce bebek ve çocuk öldürdüler. Kadınları katlettiler. Okulları, hastaneleri yıktılar. Üç milyon insanı açlığa, susuzluğa, soğuğa mahkûm ettiler. Soykırımcı barbarlardan tüm bu ve benzeri insanlık dışı suçları işlemeleri beklenir. Ancak İsrail vahşet çıtasını daha yukarılara çıkartıyor: Buldozerlerle cesetleri çiğniyor, mezarları kazıp ölüleri çıkarıyor, cesetlerden organ çalıyor ve Gazze sokaklarında köpekler cesetleri yiyor.

İçinde birazcık merhamet olan insan cesetlerin dokunulmaz olduğunu idrak eder. Ceset, her din, her inanç mensubu için masumdur. Çünkü o artık ölü bir bedendir. Ondan zarar gelmez. Üzerindeki tüm sıfatlar, tüm etiketler artık düşmüştür. Yaşarken ne yapmış olursa olsun, seküler hukukta dosyası kapatılır, dinen de dosyası öbür tarafa intikal eder. O artık Yaradan’ın hükmündedir, Mahkeme-i Kübra’nın elindedir.

 

Bu öfke ve kin dolu eylemi (Müsle) Hz. Peygamber kesinkes yasaklamıştı. Modern hukuk da ölüye işkenceyi savaş suçu olarak görüyor.

İsrail, cesetlere saldırarak, cenazelerin kaldırılmasına dahi mani olarak, en temel, en kadim bir dokunulmazlığı ihlal ediyor. Tahrif edilmiş bir dinin körüklediği öfke ve nefret ile alçaklıkta nasıl sınır tanımadığını tüm dünyaya gösteriyor.

Meselenin bir de “geride kalanlar” boyutu var: Savaş meydanlarında ölüye işkence yapanlar, aslında geride kalanların canını acıtmaya çalışıyorlar. “En sevdiklerinizi öldürmekle kalmadık, cesedini de parçalıyoruz” diyerek yaşayanlara mesaj veriyorlar.

 

Cenazelerimize dokunarak, Gazze’de cesetlerimizi toplayıp gömmemizi engelleyerek İsrail bize, hepimize mesaj veriyor; “Sadece yaşayanlarınıza değil, mezarlarınıza, ölülerinize de tahammülüm yok” diyor.

İsrail’in cenazelere, Gazze sokaklarında köpeklerin toplanamayan cesetlere musallat olması, yaşayanlara, geride kalanlara verilmiş en ağır mesajdır. Bu, masum bir bebeğin öldürülmesinden bile daha acıdır, daha ağırdır. Bu, acziyetimizin doğrudan doğruya yüzümüze çarpılmasıdır. Bu, geride kalanlar için onur meselesi, şeref meselesidir. Bu, İslâm ümmetinin yüzüne çalınmış ağır bir tokattır. Cesetlerini dahi toplayamayan, onları köpeklere terk eden bir topluluğa “ümmet” ya da “millet” demek bile ne kadar mümkündür? Hangi kahramanlık destanı, tarihteki hangi zafer örtebilir ki bu utancı?

İsrail barbarlıkta sınır tanımazken ümmet acziyette sınır tanımıyor. Çok kötü bir çağa denk geldik. “Allah bizi düştüğümüz bu çukurdan çekip çıkarsın” diye dua etmekten ve yine de ümit etmekten gayrı bir şey kalmadı.

Mülteci sorunu: Bir varmış bir yokmuş

14 Mayıs akşamı Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kaybedeceğini anlayınca uykudaki mülteci sorunu uyandırıldı; iki hafta boyunca Türkiye’nin en büyük sorunu mültecilerdi. 28 Mayıs akşamı milletin merhameti zafer kazanınca mülteci meselesi de anında kayboldu. Yedi aydır olmayan mesele, şimdi seçim yaklaşınca tekrar gündeme gelmeye başladı. Muhalefet umudunu tekrar yabancı düşmanlığına bağladı. Sokak röportajları meseleyi köpürtmeye gayret ediyor. 31 Mart’a kadar bir kez daha toplumu kışkırtacak, seçim gecesi yine meseleyi unutacaklar.

Türkiye’nin bir mülteci meselesi yok; mültecileri istismar siyaseti meselesi var. O mesele de 31 Mart akşamı yine sandığa gömülecektir. Bu son olur inşallah.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.