https://www.ozmenpc.com/masaustu-pc-oyuncu
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Çünkü mazlum milletlerin Türkiye’den başka umudu kalmadı.

Yeryüzünde düzen bozulduğunda, fitne ve kaos adaletin ve düzenin yerini aldığında, insanlar insanlıktan çıktığında Cenab-ı Hak bir peygamber gönderir. Bozulan itikad ve kavramlar vahiyle yeniden anlamlandırılır; insanlığa örnek olacak, adaletli, ahlaklı, birinci sınıf karakter sahibi nesil peygamberler eliyle yetiştirilir. Bir araya gelen, toplanan, namaz kılan, dini Allah'a has kılan disiplinli bir topluluk ortaya çıkar. Tevhid, itikat birliği, nübüvvet; bir peygamber etrafında toplanmak ve aile düzeninden savaş düzenine kadar bir düzen toplumuna dönüşmek, İslam'ın kuruluşundan Sasani İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar olan süreçte bireysel erdemden aile yaşamına, devlet yönetiminden büyük bir orduyu sevk ve idareye kadar birçok alanda Müslüman devlet teşekkül etmiş ve aradan yüz yıl geçmeden İslam'ın sınırları İspanya'yı aşıp Fransız sınırlarına kadar ulaşmıştır. Müslüman imparatorluklar asırdan asra değişiklik göstermiştir: Emevi, Abbasi, Selçuklu, Timur İmparatorluğu, Endülüs Emevi Devleti, Memlükler, Selahaddin Eyyubi'nin kurduğu Eyyubi İmparatorluğu... Hangi devlette bir dirlik ve düzen oluşmuşsa, İslam'ın ruhu, adaleti, ahlakı, çalışkanlık, millet için yaşama arzusu, rızayı bari anlayışı ve özellikle de ibadetlerin en faziletlisi olan cihad anlayışı imparatorlukları cepheden cepheye sürüklemiştir. Bir milletin geçmişiyle ilgili hamaset ya da bilgi sahibi olmanın faydası nedir? Her ağaç kendi kökü üzerine yükselir. Emperyalistlerin en büyük başarısı, bütün milletleri köleleştirmiş ve bütün milletlerin umutlarını çalmış olmasıdır. Herkes köleleştirilmiş ve büyük milletlerin evlatları Afrikalı kölelerden beter hale getirilmiştir. Bu köleleştirme başarısına rağmen, her Afrika ülkesinin tarihinin Avrupa devletlerinden daha köklü olduğu bir gerçektir. Milletlerin geri kalmasının kader olmadığını, bu milletin büyük bir millet olduğu ve tarihte sahip olduğu güce tekrar kavuşacağı tezini Said Halim Paşa'dan, Necmettin Erbakan'ın fikirlerinden ve Erdoğan devrimlerinden öğrendik. Aynı zamanda bu milletin milliyetçileri, ülkü sahibi olanlar, kendi tarihlerine sahip çıkmayı bir ideal olarak yaşatmışlardır. Topraklarımız yüz yıl işgal edildi. Bir yüz yıl kültürel emperyalizme maruz kaldık. Bu köle düzenine ve kölelik prangasından kurtulmamızı engellemek için emperyalistlerin bekçisi olarak bu milletin dinine, kültürüne ve tarihine düşman bir güruh yetiştirildi. Medine'den Şam'a, Buhara ve Bağdat'tan Kahire'ye, Kurduba'dan Saraybosna'ya, Diyarbakır'dan İstanbul'a kadar uzanan medeniyet çizgisi, köle uşakları için hiçbir mana ifade etmez. Bu adamlar kime dost, kime düşman olduğunu bilmezler. Küresel sistemin sözleşmeli kölesi gibi davranırlar; yaptıkları iş karşısında bir ücret de talep etmezler. Son günlerde Afrika'nın gündeminde olan İbrahim Thero, Batılıların kendilerini üç konuda eleştirdiğini söylüyor: Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler. Ne tesadüf ki, demokrasi tarihi 250 yıla dayanan Türkiye'nin Cumhurbaşkanı da aynı saiklerle eleştiriliyor. Thero sözlerine devam ediyor: Sömürgeciler Afrika'nın çok fakir olduğundan bahsettiler; fakat çok fakir olan topraklarımızı bırakıp gitmediler... İsrail aylardır sistematik bir şekilde Gazze'de soykırım yapıyor. Burada zulüm arşıâlâya yükseldi. Filistin ve Lübnan'ın yıkıma uğratılması yetmemiş gibi, hiçbir haklı gerekçesi olmadığı halde dün İsrail, Suriye'yi aralıksız bombaladı. Amaç nedir? Burada bir devlet kurulmasın, herkes Yahudilerin kölesi olsun. Öncelikli olarak insanlığın Gazze'ye sahip çıkması gerekir; emperyalistlerin teslim alamadığı nadir toprak parçasıdır Gazze ve direnişleri kutsaldır. Her bir Gazzeli, Mescid-i Aksa'nın savunmasını yaptığının farkındadır. Bize gelecek olursak, kendimize biraz dokunalım: Zaman zaman bu köşede zülfüyâre dokunacak cümleler kurduk. Bugün geri kalmış bütün milletlerin gözünde Türkiye, Batı desteği olmadan altyapısını ve kalkınmasını gerçekleştirmiş lider bir ülke; bu devrimin liderliğini Sayın Erdoğan'ın yaptığını bütün dünya biliyor. Küresel sistemden yerli bekçilere kadar kimse ne şahsımızla ne kurumlarımızla ne de siyasetimizle uğraşıyor. Yerli ve yabancı bütün düşmanların uğraştıkları bir kişi var, o da Recep Tayyip Erdoğan. Sebebinin ne olduğuna kafa yorduk mu? Hayır, çünkü biz bu kadar ciddi işleri sevmeyiz. Erdoğan devrimleri kurumsallaşmadı: Erdoğan düşmanları bu açığın farkında. Üniversitelerimizi ele alalım; rektörlerin her biri âlây-ı vâlâ ile iş başına geliyor. Misyon sahibi olanların hakkını yememek lazım; kamu görevine atananların birçoğu üçüncü gün Kemalist, laik, mason hocalarının gölgesine sığınıyorlar. Etliye sütlüye dokunmadan görevlerini sürdürüyorlar. Bırakın Erdoğan devrimlerini yazıp çizmeyi, hükümetin yapmış olduğu devrimleri dahi anlayıp yazıp çizmekten uzaklar. Bürokrasi, sivil toplum örgütleri, sendikalar, dini grupların her biri, ülkedeki bütün sorumluluğun siyasette olduğunu varsayarak olağanüstü bir atalet halindeler. Bu büyük milletin bir imparatorluğa dönüşmesi lazım. Önümüzde büyük örnekler var: Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini biliyoruz. Bu milletin Mâverâünnehir'den çıkıp dünyada bin yıl hükmettiğini de biliyoruz. Büyük bir imparatorluk kurmak için büyük düşünen adamlara ihtiyacımız var. Bu sorumluluk tek başına Erdoğan'a ait değildir; kurucu liderlerin misyonu büyüktür; Ancak, arkasından gidenlerin misyonun bir parçası olmasıyla devrimlerin imparatorluğa dönüşmesi mümkündür. Bu konuda daha çok yazıp kendimizi biraz örselememiz lazım. Çünkü mazlum milletlerin Türkiye’den başka umudu kalmadı.
Ekleme Tarihi: 05 May 2025 - Monday

Çünkü mazlum milletlerin Türkiye’den başka umudu kalmadı.

Yeryüzünde düzen bozulduğunda, fitne ve kaos adaletin ve düzenin yerini aldığında, insanlar insanlıktan çıktığında Cenab-ı Hak bir peygamber gönderir. Bozulan itikad ve kavramlar vahiyle yeniden anlamlandırılır; insanlığa örnek olacak, adaletli, ahlaklı, birinci sınıf karakter sahibi nesil peygamberler eliyle yetiştirilir. Bir araya gelen, toplanan, namaz kılan, dini Allah'a has kılan disiplinli bir topluluk ortaya çıkar. Tevhid, itikat birliği, nübüvvet; bir peygamber etrafında toplanmak ve aile düzeninden savaş düzenine kadar bir düzen toplumuna dönüşmek, İslam'ın kuruluşundan Sasani İmparatorluğu'nun yıkılışına kadar olan süreçte bireysel erdemden aile yaşamına, devlet yönetiminden büyük bir orduyu sevk ve idareye kadar birçok alanda Müslüman devlet teşekkül etmiş ve aradan yüz yıl geçmeden İslam'ın sınırları İspanya'yı aşıp Fransız sınırlarına kadar ulaşmıştır. Müslüman imparatorluklar asırdan asra değişiklik göstermiştir: Emevi, Abbasi, Selçuklu, Timur İmparatorluğu, Endülüs Emevi Devleti, Memlükler, Selahaddin Eyyubi'nin kurduğu Eyyubi İmparatorluğu... Hangi devlette bir dirlik ve düzen oluşmuşsa, İslam'ın ruhu, adaleti, ahlakı, çalışkanlık, millet için yaşama arzusu, rızayı bari anlayışı ve özellikle de ibadetlerin en faziletlisi olan cihad anlayışı imparatorlukları cepheden cepheye sürüklemiştir. Bir milletin geçmişiyle ilgili hamaset ya da bilgi sahibi olmanın faydası nedir? Her ağaç kendi kökü üzerine yükselir. Emperyalistlerin en büyük başarısı, bütün milletleri köleleştirmiş ve bütün milletlerin umutlarını çalmış olmasıdır. Herkes köleleştirilmiş ve büyük milletlerin evlatları Afrikalı kölelerden beter hale getirilmiştir. Bu köleleştirme başarısına rağmen, her Afrika ülkesinin tarihinin Avrupa devletlerinden daha köklü olduğu bir gerçektir. Milletlerin geri kalmasının kader olmadığını, bu milletin büyük bir millet olduğu ve tarihte sahip olduğu güce tekrar kavuşacağı tezini Said Halim Paşa'dan, Necmettin Erbakan'ın fikirlerinden ve Erdoğan devrimlerinden öğrendik. Aynı zamanda bu milletin milliyetçileri, ülkü sahibi olanlar, kendi tarihlerine sahip çıkmayı bir ideal olarak yaşatmışlardır. Topraklarımız yüz yıl işgal edildi. Bir yüz yıl kültürel emperyalizme maruz kaldık. Bu köle düzenine ve kölelik prangasından kurtulmamızı engellemek için emperyalistlerin bekçisi olarak bu milletin dinine, kültürüne ve tarihine düşman bir güruh yetiştirildi. Medine'den Şam'a, Buhara ve Bağdat'tan Kahire'ye, Kurduba'dan Saraybosna'ya, Diyarbakır'dan İstanbul'a kadar uzanan medeniyet çizgisi, köle uşakları için hiçbir mana ifade etmez. Bu adamlar kime dost, kime düşman olduğunu bilmezler. Küresel sistemin sözleşmeli kölesi gibi davranırlar; yaptıkları iş karşısında bir ücret de talep etmezler. Son günlerde Afrika'nın gündeminde olan İbrahim Thero, Batılıların kendilerini üç konuda eleştirdiğini söylüyor: Demokrasi, insan hakları ve özgürlükler. Ne tesadüf ki, demokrasi tarihi 250 yıla dayanan Türkiye'nin Cumhurbaşkanı da aynı saiklerle eleştiriliyor. Thero sözlerine devam ediyor: Sömürgeciler Afrika'nın çok fakir olduğundan bahsettiler; fakat çok fakir olan topraklarımızı bırakıp gitmediler... İsrail aylardır sistematik bir şekilde Gazze'de soykırım yapıyor. Burada zulüm arşıâlâya yükseldi. Filistin ve Lübnan'ın yıkıma uğratılması yetmemiş gibi, hiçbir haklı gerekçesi olmadığı halde dün İsrail, Suriye'yi aralıksız bombaladı. Amaç nedir? Burada bir devlet kurulmasın, herkes Yahudilerin kölesi olsun. Öncelikli olarak insanlığın Gazze'ye sahip çıkması gerekir; emperyalistlerin teslim alamadığı nadir toprak parçasıdır Gazze ve direnişleri kutsaldır. Her bir Gazzeli, Mescid-i Aksa'nın savunmasını yaptığının farkındadır. Bize gelecek olursak, kendimize biraz dokunalım: Zaman zaman bu köşede zülfüyâre dokunacak cümleler kurduk. Bugün geri kalmış bütün milletlerin gözünde Türkiye, Batı desteği olmadan altyapısını ve kalkınmasını gerçekleştirmiş lider bir ülke; bu devrimin liderliğini Sayın Erdoğan'ın yaptığını bütün dünya biliyor. Küresel sistemden yerli bekçilere kadar kimse ne şahsımızla ne kurumlarımızla ne de siyasetimizle uğraşıyor. Yerli ve yabancı bütün düşmanların uğraştıkları bir kişi var, o da Recep Tayyip Erdoğan. Sebebinin ne olduğuna kafa yorduk mu? Hayır, çünkü biz bu kadar ciddi işleri sevmeyiz. Erdoğan devrimleri kurumsallaşmadı: Erdoğan düşmanları bu açığın farkında. Üniversitelerimizi ele alalım; rektörlerin her biri âlây-ı vâlâ ile iş başına geliyor. Misyon sahibi olanların hakkını yememek lazım; kamu görevine atananların birçoğu üçüncü gün Kemalist, laik, mason hocalarının gölgesine sığınıyorlar. Etliye sütlüye dokunmadan görevlerini sürdürüyorlar. Bırakın Erdoğan devrimlerini yazıp çizmeyi, hükümetin yapmış olduğu devrimleri dahi anlayıp yazıp çizmekten uzaklar. Bürokrasi, sivil toplum örgütleri, sendikalar, dini grupların her biri, ülkedeki bütün sorumluluğun siyasette olduğunu varsayarak olağanüstü bir atalet halindeler. Bu büyük milletin bir imparatorluğa dönüşmesi lazım. Önümüzde büyük örnekler var: Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini biliyoruz. Bu milletin Mâverâünnehir'den çıkıp dünyada bin yıl hükmettiğini de biliyoruz. Büyük bir imparatorluk kurmak için büyük düşünen adamlara ihtiyacımız var. Bu sorumluluk tek başına Erdoğan'a ait değildir; kurucu liderlerin misyonu büyüktür; Ancak, arkasından gidenlerin misyonun bir parçası olmasıyla devrimlerin imparatorluğa dönüşmesi mümkündür. Bu konuda daha çok yazıp kendimizi biraz örselememiz lazım. Çünkü mazlum milletlerin Türkiye’den başka umudu kalmadı.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.