pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bu tür filmleri çok izledik. Bergama’da, İkizdere’de, Cerrattepe’de, Kaz Dağları’nda… Hepsinde senaryo belli:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli demiş ki: “Günbegün eriyen bir partinin ve marjinal yedeklerinin Akbelen’den bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmak için her alçaklığa tevessül ve teşebbüs ettikleri açıktır… Nasıl ki Gezi Parkı’nda konu ağaç değilse, Akbelen’de de ağaç olmadığı kesindir. …CHP’nin iç anlaşmazlıklarını örtbas etmek için toplumun hassas alanlarında provokasyona yeltenmesi önlem alınması gereken bir tehdittir.” Türkiye’nin ‘Millî Enerji ve Maden’ politikasından bir nebze haberdar olan her ehli vatan, şu gerçekleri de bilir… Bir, Maden, bir ülkenin millî zenginliklerinin en önemlilerindendir. Millî ekonomik bağımsızlığı sağlayıcı etkisi tartışılmaz. İki, Madeni sizin istediğiniz yerden çıkaramazsınız. O neredeyse, faaliyet de orada yürütülür. Üç, Faaliyetin bulunduğu yerlerde fauna ve flora tabii ki etkilenecektir. Ancak, sorumluluk sahibi şirketlerde madencilikle birlikte ağaçlandırma ve faunayı koruma çalışmaları da hemen başlar. Dört, Maden sonsuz bir kaynak değildir. O nedenle faaliyetler sırasında yapılamadıysa da bittikten sonra bölge yeniden ağaçlandırılır. Bölgeyi eski hâliyle bırakmak, madencilik şirketlerinin ‘yasal’ zorunluluğudur. Hâl böyleyken ülkemizde ithalata dayalı maden işinde yerli ve millî bir yatırıma kalkışıldığı anda, çıkarlarının zarar göreceğini düşünenler tarafından hemen bir reaksiyon başlatılır. Burada üç tip insan unsuru kullanılır: 1. Profesyonel aktivistler, 2. Protestodan kendi tanınma ve itibarları adına çıkar sağlayacağını düşünen entel dantel ve siyasetçi kesimi, 3. İlk iki grup tarafından kandırılan bazı vatandaşlar.   Bu tür filmleri çok izledik. Bergama’da, İkizdere’de, Cerrattepe’de, Kaz Dağları’nda… Hepsinde senaryo belli: Türkiye’de örneğin altının çıkarılmasından hiç hazzetmeyen, ülkemize altın satan şirketlerin desteklediği Alman Vakıfları prodüksiyonu hazırlıyor, yukarıdaki üç maddede bahsettiğimiz oyuncuları sahneye sürüyor… Bunlar Eurogold’a, Alamos’a yaptıkları gibi şirketlere dünyayı dar ediyorlar… Maden faaliyetinin durdurulmasına kadar da vazgeçmiyorlar… Sonuçta kim kazanıyor; kim kaybediyor?.. Bir düşünmek lazım… Siyanür atıkları, içme sularının kirlenmesi, ağaçların kesilmesi gibi iddialar havada uçuşuyor… Obeliks’ler, köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri… Dağ başında Fazıl Say konserleri… Bu sefer bir de yurt dışındaki benzer profesyonel aktivistleri desteğe çağırmışlar: “Barcelona stadının inşa işini, Akbelen’deki madenin bağlı olduğu Limak Holding’ten geri alın!” demişler…   Oysa, “zaman içinde takke düşmüş, kel görünmüştü” zaten… 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın gibi bilim insanları “Çok fazla medyatik çevre yalanı var” diye feryat ederek bu yalanları deşifre ettiler. Bir dizi makale ve kitap yayınladılar. Buna rağmen aynı filmin farklı versiyonlarını izledik durduk… Gelelim Limak’a… Onun hiç mi kabahati yok?!.. Tabii ki var… Böyle kritik bir konuda, onlar da aynı filmleri izlemişken, belki bir yıl öncesinden ‘ısı kalkanı’, ‘şemsiye stratejisi’, ‘konu yönetimi’ diye ifade edilen iletişim strateji ve uygulamalarını devreye sokmaları beklenirdi… Yukarıdaki dört maddeyi tüm paydaşlarına ve hedef kitlelerine bir bir anlatmak varken; olay patlayınca, önce suspus oldular… Ardından madenin başına bir iş gelirse işsiz kalacak çalışanları merkeze koyarak tam sayfa ilan vermekle kurtulabileceklerini zannettiler… Anlaşılan o ki; bugüne kadar iletişimini gayet iyi yönetmiş bir firma olarak Limak, kriz iletişimini gerektiği gibi yönetemeyerek kendini hiç hak etmediği bir darboğaza sokmuş…    
Ekleme Tarihi: 03 Ağustos 2023 - Perşembe

Bu tür filmleri çok izledik. Bergama’da, İkizdere’de, Cerrattepe’de, Kaz Dağları’nda… Hepsinde senaryo belli:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli demiş ki:

“Günbegün eriyen bir partinin ve marjinal yedeklerinin Akbelen’den bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmak için her alçaklığa tevessül ve teşebbüs ettikleri açıktır… Nasıl ki Gezi Parkı’nda konu ağaç değilse, Akbelen’de de ağaç olmadığı kesindir. …CHP’nin iç anlaşmazlıklarını örtbas etmek için toplumun hassas alanlarında provokasyona yeltenmesi önlem alınması gereken bir tehdittir.”

Türkiye’nin ‘Millî Enerji ve Maden’ politikasından bir nebze haberdar olan her ehli vatan, şu gerçekleri de bilir…
Bir, Maden, bir ülkenin millî zenginliklerinin en önemlilerindendir. Millî ekonomik bağımsızlığı sağlayıcı etkisi tartışılmaz.
İki, Madeni sizin istediğiniz yerden çıkaramazsınız. O neredeyse, faaliyet de orada yürütülür.
Üç, Faaliyetin bulunduğu yerlerde fauna ve flora tabii ki etkilenecektir. Ancak, sorumluluk sahibi şirketlerde madencilikle birlikte ağaçlandırma ve faunayı koruma çalışmaları da hemen başlar.
Dört, Maden sonsuz bir kaynak değildir. O nedenle faaliyetler sırasında yapılamadıysa da bittikten sonra bölge yeniden ağaçlandırılır. Bölgeyi eski hâliyle bırakmak, madencilik şirketlerinin ‘yasal’ zorunluluğudur.
Hâl böyleyken ülkemizde ithalata dayalı maden işinde yerli ve millî bir yatırıma kalkışıldığı anda, çıkarlarının zarar göreceğini düşünenler tarafından hemen bir reaksiyon başlatılır. Burada üç tip insan unsuru kullanılır: 1. Profesyonel aktivistler, 2. Protestodan kendi tanınma ve itibarları adına çıkar sağlayacağını düşünen entel dantel ve siyasetçi kesimi, 3. İlk iki grup tarafından kandırılan bazı vatandaşlar.
 
Bu tür filmleri çok izledik. Bergama’da, İkizdere’de, Cerrattepe’de, Kaz Dağları’nda… Hepsinde senaryo belli: Türkiye’de örneğin altının çıkarılmasından hiç hazzetmeyen, ülkemize altın satan şirketlerin desteklediği Alman Vakıfları prodüksiyonu hazırlıyor, yukarıdaki üç maddede bahsettiğimiz oyuncuları sahneye sürüyor… Bunlar Eurogold’a, Alamos’a yaptıkları gibi şirketlere dünyayı dar ediyorlar… Maden faaliyetinin durdurulmasına kadar da vazgeçmiyorlar… Sonuçta kim kazanıyor; kim kaybediyor?.. Bir düşünmek lazım…
Siyanür atıkları, içme sularının kirlenmesi, ağaçların kesilmesi gibi iddialar havada uçuşuyor… Obeliks’ler, köylüler… Ankara’ya çizgili pijamalı protesto yürüyüşleri… Dağ başında Fazıl Say konserleri… Bu sefer bir de yurt dışındaki benzer profesyonel aktivistleri desteğe çağırmışlar: “Barcelona stadının inşa işini, Akbelen’deki madenin bağlı olduğu Limak Holding’ten geri alın!” demişler…
 
Oysa, “zaman içinde takke düşmüş, kel görünmüştü” zaten… 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yılmaz Savaşçın gibi bilim insanları “Çok fazla medyatik çevre yalanı var” diye feryat ederek bu yalanları deşifre ettiler. Bir dizi makale ve kitap yayınladılar. Buna rağmen aynı filmin farklı versiyonlarını izledik durduk…
Gelelim Limak’a… Onun hiç mi kabahati yok?!..

Tabii ki var…

Böyle kritik bir konuda, onlar da aynı filmleri izlemişken, belki bir yıl öncesinden ‘ısı kalkanı’, ‘şemsiye stratejisi’, ‘konu yönetimi’ diye ifade edilen iletişim strateji ve uygulamalarını devreye sokmaları beklenirdi… Yukarıdaki dört maddeyi tüm paydaşlarına ve hedef kitlelerine bir bir anlatmak varken; olay patlayınca, önce suspus oldular… Ardından madenin başına bir iş gelirse işsiz kalacak çalışanları merkeze koyarak tam sayfa ilan vermekle kurtulabileceklerini zannettiler… Anlaşılan o ki; bugüne kadar iletişimini gayet iyi yönetmiş bir firma olarak Limak, kriz iletişimini gerektiği gibi yönetemeyerek kendini hiç hak etmediği bir darboğaza sokmuş…
 
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.