pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Biz, Ukrayna Savaşı’na herhangi bir devlet gibi yaklaşamayız.

Başından beri Ukrayna Savaşı’nı büyük risk alarak durdurmaya çalışan ve savaş devam ettiği müddetçe her iki tarafla bağını sürdürerek olası krizlerin etkisini en aza indirgemeye çalışan yalnızca Türkiye’dir. Risk ile kastedilenin ne olduğunu, Batı merkezli bir dünyaya yan gözle bakmanın ne anlama geldiğini bilen herkes tahmin edebilir. Batılı ülkelerin Türkiye karşıtı tutumunu giderek düşmanlık boyutuna çıkarmasını bir de bu açıdan düşünmek gerekir. Son dönemde Sayın Erdoğan’a yönelik otokrat suçlamalarındaki artış da risk ile doğrudan ilişkilidir. Hatırlanacağı gibi 14-28 Mayıs seçimlerinde muhalefet açıkça ABD-İngiltere tarafını tutmuş ve Rusya karşısında safları sıklaştırmak için niyet beyanında bulunmuştu. Bu niyet beyanını çok ciddî gelişmelere kapı aralamak şeklinde yorumlamak mümkündü ve tahminimce Türk milleti süreci bu şekilde değerlendirdi. İçeridekilerin, özellikle seçim sürecinde, göze batacak şekilde Erdoğan ile Putin arasında benzerlikler kurmaya çalışması normal bir durum değildi. Sadece bu bile Türkiye’nin üzerine aldığı riskin boyutlarını anlamamız için yeterlidir. Üzerinden geçen bunca zamana rağmen muhalefetin seçim sonuçlarına inanamaması içerideki gelişmelerle anlaşılamaz. Ukrayna Savaşı’nın şimdiye kadar ortaya çıkardığı en çarpıcı risk uluslararası gıda kriziydi. Bu krizin bertaraf edilmesi için Sayın Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde sergilenen çaba çok değerliydi. Bundan sonrası için risk ortadan kalkmış değil fakat şu ana kadar elde edilen başarı, sorunun çözümü için bir model olma değerindedir. Türkiye açısından ikinci en önemli risk Karadeniz’in güvenli bir bölge olmaktan çıkarılmasıdır. Türkiye bu alanda da muhtemel gelişmeleri bertaraf etmek için üstün bir çaba gösterdi. Türkiye’nin Boğazlar’la ilgili yakın dönem tecrübesini Kırım Savaşı’na kadar götürebiliriz. Bu tecrübe bize bir anda göz gözü göremeyecek denli sisli bir havanın oluşabileceğini gösterir. Bugün bütün dünyada Asya’nın yükselişinden dem vuruluyor. Seçimden önce Türkiye’nin “Yeniden Asya” söylemini gündeme getirdiği biliniyor. Eğer 15 Temmuz sonrası gelişmeleri “Yeniden Asya” söyleminin içeriği açısından ele alırsak Türk devletlerinin ilişkilerindeki yoğunlaşma daha anlamlı hâle gelir. “Türkiye Yüzyılı” idealini en geniş bağlamda düşündüğümüzde Karadeniz’in değeri daha iyi anlaşılır. Bu da Karadeniz’in güvenliğinin hayatî olduğuna işaret eder. Tüm bunlar, Türkiye’nin Ukrayna Savaşı’nda hem küresel hem de bölgesel düzeydeki risklerin bertaraf edilmesi için niçin aktif tutum takındığını açıklar. İçerdiği küresel ve bölgesel risklerin yanı sıra Ukrayna Savaşı, Kırım Türklerinin millî varlığını tehdit ediyor. Bu da mevcut savaşın bir yönü ile Türkiye için millî bir mesele olduğunu gösterir. Kamuoyunda çok yankı uyandırmadı ama Ukrayna Devlet Başkanı’nın Türkiye ziyareti kapsamında Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da Türkiye’ye geldi. Bütün yaşamı Kırım Türklerinin sürgünü ile özdeşleşen Kırımoğlu’na Türkiye’den başka bir ülkenin sahip çıkmayacağı bilinen bir gerçektir. Sahip çıkmak istediklerinde de muhakkak Kırım Türklerini bir araç olarak göreceklerdir. Bu açıdan Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın Kırımoğlu ile görüşmesi çok önemlidir. Kırım Türklerinin geleceği ne Ukrayna’nın ne de başka bir gücün eline bırakılmalı. Kırımoğlu da bütün Kırım Türkleri ile birlikte sürgüne gönderilmişti. Onların 1980’lerin ortalarından itibaren Kırım’a dönmek için verdiği mücadele filmlere konu olacak büyüklüktedir. Sadece Moskova’daki eylemler bile bugünün dünyasına çok şey söyleyebilir. Son kırk yılı, Türk dünyasında meydana gelen sosyal ve siyasî olayları merkeze alarak anlamaya çalışmak bizim için çok daha önemlidir. Dünyayı kendimizi merkeze alarak açıklamakta ısrar etmek saplantılı bir bakışa yol açabilir fakat Türk dünyasının coğrafî genişliği, hadiseleri açıklamak için sürekli dışarıya bakmanın yanlışlığını göstermeye yeter. Yön kaybı ciddiye alınacak bir sorundur. Evet, bir zamanlar, bir ferdi dahi kalmamak üzere, üzerinde yaşayan bütün Türklerin, Kırım’ı terk etmek zorunda kalması tarihin acı hakikatlerindendir. Bu acı hakikate rağmen onlar, Kırım’a dönmek için ellerinden gelen bütün gayreti ortaya koydular. Bunun değerini ölçmek çok zordur. Bunun yanında modern dönem Türk tarihinin en büyük fikir ve eylem adamlarından biri ve belki de en önemlisi İsmail Gaspıralı’nın varlığı tek başına Kırım’ın değerini ortaya koyar. Biz, Ukrayna Savaşı’na herhangi bir devlet gibi yaklaşamayız.
Ekleme Tarihi: 10 Temmuz 2023 - Pazartesi

Biz, Ukrayna Savaşı’na herhangi bir devlet gibi yaklaşamayız.

Başından beri Ukrayna Savaşı’nı büyük risk alarak durdurmaya çalışan ve savaş devam ettiği müddetçe her iki tarafla bağını sürdürerek olası krizlerin etkisini en aza indirgemeye çalışan yalnızca Türkiye’dir. Risk ile kastedilenin ne olduğunu, Batı merkezli bir dünyaya yan gözle bakmanın ne anlama geldiğini bilen herkes tahmin edebilir. Batılı ülkelerin Türkiye karşıtı tutumunu giderek düşmanlık boyutuna çıkarmasını bir de bu açıdan düşünmek gerekir. Son dönemde Sayın Erdoğan’a yönelik otokrat suçlamalarındaki artış da risk ile doğrudan ilişkilidir. Hatırlanacağı gibi 14-28 Mayıs seçimlerinde muhalefet açıkça ABD-İngiltere tarafını tutmuş ve Rusya karşısında safları sıklaştırmak için niyet beyanında bulunmuştu. Bu niyet beyanını çok ciddî gelişmelere kapı aralamak şeklinde yorumlamak mümkündü ve tahminimce Türk milleti süreci bu şekilde değerlendirdi. İçeridekilerin, özellikle seçim sürecinde, göze batacak şekilde Erdoğan ile Putin arasında benzerlikler kurmaya çalışması normal bir durum değildi. Sadece bu bile Türkiye’nin üzerine aldığı riskin boyutlarını anlamamız için yeterlidir. Üzerinden geçen bunca zamana rağmen muhalefetin seçim sonuçlarına inanamaması içerideki gelişmelerle anlaşılamaz.

Ukrayna Savaşı’nın şimdiye kadar ortaya çıkardığı en çarpıcı risk uluslararası gıda kriziydi. Bu krizin bertaraf edilmesi için Sayın Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde sergilenen çaba çok değerliydi. Bundan sonrası için risk ortadan kalkmış değil fakat şu ana kadar elde edilen başarı, sorunun çözümü için bir model olma değerindedir. Türkiye açısından ikinci en önemli risk Karadeniz’in güvenli bir bölge olmaktan çıkarılmasıdır. Türkiye bu alanda da muhtemel gelişmeleri bertaraf etmek için üstün bir çaba gösterdi. Türkiye’nin Boğazlar’la ilgili yakın dönem tecrübesini Kırım Savaşı’na kadar götürebiliriz. Bu tecrübe bize bir anda göz gözü göremeyecek denli sisli bir havanın oluşabileceğini gösterir. Bugün bütün dünyada Asya’nın yükselişinden dem vuruluyor. Seçimden önce Türkiye’nin “Yeniden Asya” söylemini gündeme getirdiği biliniyor. Eğer 15 Temmuz sonrası gelişmeleri “Yeniden Asya” söyleminin içeriği açısından ele alırsak Türk devletlerinin ilişkilerindeki yoğunlaşma daha anlamlı hâle gelir. “Türkiye Yüzyılı” idealini en geniş bağlamda düşündüğümüzde Karadeniz’in değeri daha iyi anlaşılır. Bu da Karadeniz’in güvenliğinin hayatî olduğuna işaret eder. Tüm bunlar, Türkiye’nin Ukrayna Savaşı’nda hem küresel hem de bölgesel düzeydeki risklerin bertaraf edilmesi için niçin aktif tutum takındığını açıklar.

İçerdiği küresel ve bölgesel risklerin yanı sıra Ukrayna Savaşı, Kırım Türklerinin millî varlığını tehdit ediyor. Bu da mevcut savaşın bir yönü ile Türkiye için millî bir mesele olduğunu gösterir. Kamuoyunda çok yankı uyandırmadı ama Ukrayna Devlet Başkanı’nın Türkiye ziyareti kapsamında Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da Türkiye’ye geldi. Bütün yaşamı Kırım Türklerinin sürgünü ile özdeşleşen Kırımoğlu’na Türkiye’den başka bir ülkenin sahip çıkmayacağı bilinen bir gerçektir. Sahip çıkmak istediklerinde de muhakkak Kırım Türklerini bir araç olarak göreceklerdir. Bu açıdan Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın Kırımoğlu ile görüşmesi çok önemlidir. Kırım Türklerinin geleceği ne Ukrayna’nın ne de başka bir gücün eline bırakılmalı. Kırımoğlu da bütün Kırım Türkleri ile birlikte sürgüne gönderilmişti. Onların 1980’lerin ortalarından itibaren Kırım’a dönmek için verdiği mücadele filmlere konu olacak büyüklüktedir. Sadece Moskova’daki eylemler bile bugünün dünyasına çok şey söyleyebilir. Son kırk yılı, Türk dünyasında meydana gelen sosyal ve siyasî olayları merkeze alarak anlamaya çalışmak bizim için çok daha önemlidir. Dünyayı kendimizi merkeze alarak açıklamakta ısrar etmek saplantılı bir bakışa yol açabilir fakat Türk dünyasının coğrafî genişliği, hadiseleri açıklamak için sürekli dışarıya bakmanın yanlışlığını göstermeye yeter. Yön kaybı ciddiye alınacak bir sorundur.

Evet, bir zamanlar, bir ferdi dahi kalmamak üzere, üzerinde yaşayan bütün Türklerin, Kırım’ı terk etmek zorunda kalması tarihin acı hakikatlerindendir. Bu acı hakikate rağmen onlar, Kırım’a dönmek için ellerinden gelen bütün gayreti ortaya koydular. Bunun değerini ölçmek çok zordur. Bunun yanında modern dönem Türk tarihinin en büyük fikir ve eylem adamlarından biri ve belki de en önemlisi İsmail Gaspıralı’nın varlığı tek başına Kırım’ın değerini ortaya koyar. Biz, Ukrayna Savaşı’na herhangi bir devlet gibi yaklaşamayız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.