pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

Bakalım denklemciler mi, değilse denklembozucular mı kazanacak?

Beklenen oldu. İran, İsrâil’e bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Niyeti, İsrâil’in Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve üst seviye İranlı komutanların ölümüyle neticelenen hâdisenin intikâmını almaktı. Evet, senelerdir devâm eden İran-İsrâil geriliminin ve bir bakıma dolaylı savaşının boyut değiştirdiğini, artık doğrudan bir savaşa doğru evrilebileceğini düşündüren gelişmelerdir bunlar. Ama aceleci olmamak lâzım gelir. Meseleye denklem mantığı çerçevesinden bakmakta fayda var. İsrâil ile İran arasında on senelerdir devâm eden husûmet bir cepheleşme olduğu kadar bir denklemdir de. Mâlûm, cebirde denklem, iki niceliğin eşitlenmesini ifâde eder. Meseleye sâdece husûmet ve cepheleşme üzerinden bakılırsa denklem görülmeyebilir. Hâlbuki nihâî tahlilde esas belirleyci olan denklemdir. Gerek İsrâil, gerek İran birer güvenlik devletidir. Güvenlik sistemleri, devletler arası ilişkilerde bir düşmanın sâbitlenmesini ve onun etrâfında üretilen tehlikeli senaryoların içeride birliği pekiştirici bir işlev görmesinin sağlanmasına dayanır. Güvenlik devletinin başarısı, kamuoyları nezdinde, kendisini başka hiçbir şeyin önceleyemeyeceği kadar başat bir ihtiyaç olduğunun hissettirilmesidir. Bu durum barış ihtimâlinin yok sayılmasıdır. Aslında Türkiye’deki siyâsal kültürel geleneğin, en azından târihsel kodları itibârıyla bunu anlaşılmaz kıldığını düşünürüm. En başta Osmanlı geleneği bunun tam tersini söyler. Jason Goodwin’in Osmanlı için kullanmış olduğu ve kitabının başlı yaptığı ifâde boş değildir.   Goodwin, Osmanlı için “Ufukların Efendisi” ifâdesini kullanır. Ufuklu bakış, büyümeyi ve büyüdüğü coğrafyalara barış ve nizam getirmeyi ifâde eder. İçererek büyümektir bu. Pax Romana, yâni Roma Barışı’ndan sonra Akdeniz’de bu barışın vârisi olan Osmanlı’dır ve Pax Ottomana tam da bunu ifâde eder. İstiklâl Harbi’nden sonra, kısa bir zaman evvelinde savaştığımız komşularla barış sağlamak yolunda harcanan gayretleri de, temelde bu geleneğin devâmı olarak değerlendiririm. Modern târihimizde ortaya çıkan, Garp, Moskof, komünizm vb korkular, aslında kendisinden emin bu büyük geleneğin tahribâtından başka bir şey değildir. İran’ın durumu ise çok farklı seyretmiştir. Târihsel sıkışmışlığı içinde büyüyemeyen, coğrâfî bir cendereye mahkûm olan İran bizden farklıdır. Onun pratiği, bilhassa o mâhut, bence de muhteşem edebiyâtı üzerinden, kendisini kendi içinde büyütmek olmuştur. Bunun siyâsal boyutu ise koyu bir Şii-Fars milliyetçiliği olmuştur. 1979 İran İnkılâbı, bu terkipte Fars milliyetçiliğine baskınlık kazandırmak isteyen Şahlığa karşı, Şiilik unsurunu ön plâna geçiriyordu. İran’ın Irak, Sûriye, Lübnan ve Yemen’e uzanan nüfûzunu taçlayan Şiî Hilâli fetihçi bir mâhiyet taşımaz. Bunun gâyesi, İran’ın ileri cepheler oluşturmak sûretiyle kendisini emniyet altına almasına mâtuf bir strateji inşâ etmektir.. Inkılabın, daha başında ABD ve İsrâil’i düşman ilân ettiğini hatırlayalım. Kurgu bunun üzerine binâ edildi. Bu kurgu hemen müşteri buldu. Camp David ile Araplarla anlaşmaya başlayan ve düşmasızlaşan İsrâil bu kurgunun paydaşı olmakta gecikmedi. Unutmayalım ki, Camp David’in târihi 1978, İran İslâm inkılâbının târihi 1979’dur. ABD de aynı âkıbete mâruz kaldı. Soğuk Savaş’ın ardından büyük bir boşluğa düşecek olan ABD, 1980’lerde, daha Reagan devrinden başlayarak İran’ı düşmanlaştıran bir söylem geliştirdi. Barış teşebbüsleri baltalanmakta gecikmedi. Camp David’in imzâcılarından Enver Sedat 1981’de öldürüldü. Diğer taraftan 1993 Oslo Anlaşması imzâlandı imzalanmasına, ama daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan, 1995’de anlaşmanın imzâcılarından birisi olan İzak Rabin de Sedat’ın âkıbetine uğradı. Anlaşılıyor ki derin devlet siyâsetleri başka şekilde düşünüyordu. İsrâil de, İran’dan daha yoğun bir tarihsel-coğrâfî sıkışmışlığın cenderesi altındaydı. İran ile olan husûmete şiddetle ihtiyâcı vardı. Arap Bahârı ile BAAS rejimlerinden kurtuluyor; yâni yoz Arap rejimleri ile anlaşarak yakın tehlikeyi savuşturuyordu. Ama o da düşmasız var olamazdı. İran biçilmiş bir kaftandı. Şimdi şu soru sorulabilir. Eğer barış olursa İran ve İsrâil’de neler yaşanır? Bu sorunun kestirme cevâbı içeride yaşanacak olan büyük hesaplaşmalar, yıkım ve parçalanmadır. İran için bu tehlike büyük ölçüde etnik, ikinci derecede de mezhebîdir. İsrâil için ise bu çok daha karmaşık parametrelere karşılık gelir. Yahudî dininin çeşitli ve birbiri ile anlaşması imkânsız yorum farklılıkları, dünyânın çok farklı yerlerinden gelerek İsrâil’e yerleşmiş topluluklar arasında ortaya çıkan kültürel yabancılıklar ve anlaşmazlıkların İsrâil’i cehenneme çevirmesi işten bile değildir. Zâten dış düşman çok defâ ve her yerde olduğu üzere, içerideki düşmanlıkların bastırılmasını sağlayacak, birliği mecbûrî hâle getirecek olan panzehirdir. Son yaşanan hâdiselerde farklı olan ve Türkiye dâhil bu coğrafyanın diğer unsurlarını düşündürmesi gereken husus, denklemin İsrâil tarafından bozulmak istenmesidir. ABD’ye Kâsım Süleymânî’yi öldürtmek bir MOSSAD başarısıdır. Gazze savaşı, Netanyahu etrâfında kümelenmiş soykırımcı aşırıların İsrâil’i büyütmek arzusudur. Gün onların günüdür. Bunun için HAMAS’ın 7 Ekim eylemine göz yumdular. Gelişmelerin Gazze ile sınırlı kalmayacağı, Lübnan’dan başlayarak Sûriye ve kısmen de Irak ile bağlantılı bir açılımı olduğunu düşünüyorum. Hâsılı, İsrâil’de bugün iki ana akım görüş var. İlki, İsrâil’i denklem içinde tutmak istiyor; diğeri ise bu denklemi bozup, ABD, Birleşik Krallık ve müzmin Holocaust ayıplısı Almanya üzerinden AB’yi dâhil olmaya mecbûr kılarak İran’ı hem bölgede hem de içinde çökertmek ve İsrâil’i büyütmek istiyor. İran’ın ve bu arada ABD’nin derdi ise denklemi mümkün mertebe sâbit tutmak. İsrâil’in Şam’daki eylemi doğrudan denklem bozucuydu. İran’ın mütereddit cevâbı ise zevâhiri kurtarmak ve denklemi ayakta tutmaya gayret etmekti. (Zâten gücünün fazlasına yetmeyeceği de âşikâr). Bundan sonra tâkip edilmesi gereken husus kimin kazanacağı ile alâkalı. Bakalım denklemciler mi, değilse denklembozucular mı kazanacak?
Ekleme Tarihi: 15 Nisan 2024 - Pazartesi

Bakalım denklemciler mi, değilse denklembozucular mı kazanacak?

Beklenen oldu. İran, İsrâil’e bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Niyeti, İsrâil’in Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve üst seviye İranlı komutanların ölümüyle neticelenen hâdisenin intikâmını almaktı. Evet, senelerdir devâm eden İran-İsrâil geriliminin ve bir bakıma dolaylı savaşının boyut değiştirdiğini, artık doğrudan bir savaşa doğru evrilebileceğini düşündüren gelişmelerdir bunlar. Ama aceleci olmamak lâzım gelir. Meseleye denklem mantığı çerçevesinden bakmakta fayda var.
İsrâil ile İran arasında on senelerdir devâm eden husûmet bir cepheleşme olduğu kadar bir denklemdir de. Mâlûm, cebirde denklem, iki niceliğin eşitlenmesini ifâde eder. Meseleye sâdece husûmet ve cepheleşme üzerinden bakılırsa denklem görülmeyebilir. Hâlbuki nihâî tahlilde esas belirleyci olan denklemdir.
Gerek İsrâil, gerek İran birer güvenlik devletidir. Güvenlik sistemleri, devletler arası ilişkilerde bir düşmanın sâbitlenmesini ve onun etrâfında üretilen tehlikeli senaryoların içeride birliği pekiştirici bir işlev görmesinin sağlanmasına dayanır. Güvenlik devletinin başarısı, kamuoyları nezdinde, kendisini başka hiçbir şeyin önceleyemeyeceği kadar başat bir ihtiyaç olduğunun hissettirilmesidir. Bu durum barış ihtimâlinin yok sayılmasıdır. Aslında Türkiye’deki siyâsal kültürel geleneğin, en azından târihsel kodları itibârıyla bunu anlaşılmaz kıldığını düşünürüm. En başta Osmanlı geleneği bunun tam tersini söyler. Jason Goodwin’in Osmanlı için kullanmış olduğu ve kitabının başlı yaptığı ifâde boş değildir.
 
Goodwin, Osmanlı için “Ufukların Efendisi” ifâdesini kullanır. Ufuklu bakış, büyümeyi ve büyüdüğü coğrafyalara barış ve nizam getirmeyi ifâde eder. İçererek büyümektir bu. Pax Romana, yâni Roma Barışı’ndan sonra Akdeniz’de bu barışın vârisi olan Osmanlı’dır ve Pax Ottomana tam da bunu ifâde eder. İstiklâl Harbi’nden sonra, kısa bir zaman evvelinde savaştığımız komşularla barış sağlamak yolunda harcanan gayretleri de, temelde bu geleneğin devâmı olarak değerlendiririm. Modern târihimizde ortaya çıkan, Garp, Moskof, komünizm vb korkular, aslında kendisinden emin bu büyük geleneğin tahribâtından başka bir şey değildir. İran’ın durumu ise çok farklı seyretmiştir. Târihsel sıkışmışlığı içinde büyüyemeyen, coğrâfî bir cendereye mahkûm olan İran bizden farklıdır. Onun pratiği, bilhassa o mâhut, bence de muhteşem edebiyâtı üzerinden, kendisini kendi içinde büyütmek olmuştur. Bunun siyâsal boyutu ise koyu bir Şii-Fars milliyetçiliği olmuştur. 1979 İran İnkılâbı, bu terkipte Fars milliyetçiliğine baskınlık kazandırmak isteyen Şahlığa karşı, Şiilik unsurunu ön plâna geçiriyordu. İran’ın Irak, Sûriye, Lübnan ve Yemen’e uzanan nüfûzunu taçlayan Şiî Hilâli fetihçi bir mâhiyet taşımaz. Bunun gâyesi, İran’ın ileri cepheler oluşturmak sûretiyle kendisini emniyet altına almasına mâtuf bir strateji inşâ etmektir.. Inkılabın, daha başında ABD ve İsrâil’i düşman ilân ettiğini hatırlayalım. Kurgu bunun üzerine binâ edildi. Bu kurgu hemen müşteri buldu. Camp David ile Araplarla anlaşmaya başlayan ve düşmasızlaşan İsrâil bu kurgunun paydaşı olmakta gecikmedi. Unutmayalım ki, Camp David’in târihi 1978, İran İslâm inkılâbının târihi 1979’dur. ABD de aynı âkıbete mâruz kaldı. Soğuk Savaş’ın ardından büyük bir boşluğa düşecek olan ABD, 1980’lerde, daha Reagan devrinden başlayarak İran’ı düşmanlaştıran bir söylem geliştirdi.
Barış teşebbüsleri baltalanmakta gecikmedi. Camp David’in imzâcılarından Enver Sedat 1981’de öldürüldü. Diğer taraftan 1993 Oslo Anlaşması imzâlandı imzalanmasına, ama daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan, 1995’de anlaşmanın imzâcılarından birisi olan İzak Rabin de Sedat’ın âkıbetine uğradı. Anlaşılıyor ki derin devlet siyâsetleri başka şekilde düşünüyordu.
İsrâil de, İran’dan daha yoğun bir tarihsel-coğrâfî sıkışmışlığın cenderesi altındaydı. İran ile olan husûmete şiddetle ihtiyâcı vardı. Arap Bahârı ile BAAS rejimlerinden kurtuluyor; yâni yoz Arap rejimleri ile anlaşarak yakın tehlikeyi savuşturuyordu. Ama o da düşmasız var olamazdı. İran biçilmiş bir kaftandı. Şimdi şu soru sorulabilir. Eğer barış olursa İran ve İsrâil’de neler yaşanır? Bu sorunun kestirme cevâbı içeride yaşanacak olan büyük hesaplaşmalar, yıkım ve parçalanmadır. İran için bu tehlike büyük ölçüde etnik, ikinci derecede de mezhebîdir. İsrâil için ise bu çok daha karmaşık parametrelere karşılık gelir. Yahudî dininin çeşitli ve birbiri ile anlaşması imkânsız yorum farklılıkları, dünyânın çok farklı yerlerinden gelerek İsrâil’e yerleşmiş topluluklar arasında ortaya çıkan kültürel yabancılıklar ve anlaşmazlıkların İsrâil’i cehenneme çevirmesi işten bile değildir. Zâten dış düşman çok defâ ve her yerde olduğu üzere, içerideki düşmanlıkların bastırılmasını sağlayacak, birliği mecbûrî hâle getirecek olan panzehirdir. Son yaşanan hâdiselerde farklı olan ve Türkiye dâhil bu coğrafyanın diğer unsurlarını düşündürmesi gereken husus, denklemin İsrâil tarafından bozulmak istenmesidir. ABD’ye Kâsım Süleymânî’yi öldürtmek bir MOSSAD başarısıdır. Gazze savaşı, Netanyahu etrâfında kümelenmiş soykırımcı aşırıların İsrâil’i büyütmek arzusudur. Gün onların günüdür. Bunun için HAMAS’ın 7 Ekim eylemine göz yumdular. Gelişmelerin Gazze ile sınırlı kalmayacağı, Lübnan’dan başlayarak Sûriye ve kısmen de Irak ile bağlantılı bir açılımı olduğunu düşünüyorum. Hâsılı, İsrâil’de bugün iki ana akım görüş var. İlki, İsrâil’i denklem içinde tutmak istiyor; diğeri ise bu denklemi bozup, ABD, Birleşik Krallık ve müzmin Holocaust ayıplısı Almanya üzerinden AB’yi dâhil olmaya mecbûr kılarak İran’ı hem bölgede hem de içinde çökertmek ve İsrâil’i büyütmek istiyor. İran’ın ve bu arada ABD’nin derdi ise denklemi mümkün mertebe sâbit tutmak. İsrâil’in Şam’daki eylemi doğrudan denklem bozucuydu. İran’ın mütereddit cevâbı ise zevâhiri kurtarmak ve denklemi ayakta tutmaya gayret etmekti. (Zâten gücünün fazlasına yetmeyeceği de âşikâr). Bundan sonra tâkip edilmesi gereken husus kimin kazanacağı ile alâkalı. Bakalım denklemciler mi, değilse denklembozucular mı kazanacak?
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.