pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

AB, Türkiye'nin üyeliğini daha çok istemeli.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, 14. Büyükelçiler Konferansı'nın dünkü açılışında söylediği "AB, Türkiye'siz küresel bir aktör olamaz" cümlesini okuduğumda kafamın içinde bir veri fırtınası koptu. Hızlıca bir hesap yaptığımda ne kadar haklı ve yerinde bir tespit diye düşündüm. Sonra bu tespiti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllar önce (2005) uluslararası bir haber ajansına verdiği bir röportajda da dile getirdiğini hatırladım. Hatırlamam hiç zor olmadı zira o dönem Türkiye ile AB arasında adaylık müzakereleri başlamış ve birçok gazeteci gibi ben de çeşitli iş insanı heyetleriyle sık sık Brüksel'e gidip geliyordum. Dolayısıyla AB-Türkiye gündemini yakından takip ediyordum. Neredeyse 20 yılı aşan bu süre içinde Türkiye-AB arasında çok badireler yaşandı, kimileri atlatıldı, kimileri hala müzakereye konu olmak durumunda. Ancak birkaç dakikalığına eğer Türkiye o zamandan bu yana üye olmuş olsaydı, şimdi AB'nin durumu nasıl olurdu diye bir düşünün. En azından şu anda dünyanın gıda krizini çözen Türkiye değil AB olurdu. Zira hem Zelenski hem de Putin ile aynı anda görüşebilen tek lider olarak Erdoğan Türkiye adına değil AB adına bu müzakerelere yön verirdi, öyle değil mi? Tabi bu tek bir örnek. Çoğaltmak mümkün. Türkiye'nin ve AB ülkelerinin nüfusu, yaş ortalaması, istihdam ve emeklilik verileri, büyüme performansları, üretim çeşitliliği ve maliyetleri, enflasyon, faiz oranları, ihracat ve tabi ki büyüme rakamları... Nüfusla başlayalım. AB, potansiyel süper güçler olarak görülen Çin ve Hindistan ile rekabet içinde. Dolayısıyla rakiplerinin milyarları aşan nüfusu önemli bir faktör. Haziran 2023 itibariyle 448 milyon olan AB nüfusu Türkiye'nin üyeliği ile birlikte 550 milyona yaklaşacak. Üstelik bu 100 milyonluk nüfus dopingi, AB için son derece kritik zira üye ülkelerin aksine Türkiye nüfusunun yaş ortalaması oldukça genç. Yani Türkiye'nin üyeliği AB ülkelerine yük değil daha çok istihdam avantajı getirecek. Büyümeye gelince, uzun zamandır yüzde 1'ler seviyesi ile durgunluk hastalığına yakalanmış olan AB ekonomisi büyüme performansı açısından potansiyel süper güçler Çin ve Hindistan ile rekabete yakın bir noktada bile değil. AB arzu ettiği rekabet gücünü ancak her şeye rağmen büyümesini sürdüren ve yüksek büyüme potansiyeli taşıyan Türkiye ile yakalayabilir. Bu verileri ve eklenebilecek daha birçok veriyi topluca değerlendirdiğinizde Türkiye, AB'nin son ve en büyük şansı. Eğer AB'nin Almanya ve Fransa gibi 'abi' konumundaki ülkeleri şu anki ekonomik güçlerini devam ettirmek istiyorlarsa Türkiye gibi itici bir güce ihtiyaçları var. Türkiye'nin de elbette AB'nin sunduğu fırsatlara ihtiyacı var. Özellikle üyelik sürecinde gerçekleştireceği reformlar Türkiye'yi ekonomik ve sosyal açıdan bambaşka bir lige taşıyacak. Rusya-Ukrayna savaşı ve beraberindeki krizlerin çözümünde AB'nin ne kadar etkisiz olduğunu tüm dünya izledi. Türkiye ise hem Ukrayna hem de Rusya'nın liderleriyle aynı anda görüşebilen tek ülke olarak bir süper güç gösterisi yaptı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ krizi, Libya meselesi, Suriye kaynaklı mülteci krizinde Türkiye'nin oyun kurucu rolüne karşılık AB'nin sadece izlemede kaldığını ve ABD'nin kendisine biçtiği yumuşak güç rolünün ötesine geçemediğini gürdük. Evet, Türkiye AB üyesi olmak istiyor ve bu konudaki iradesini ortaya koyuyor ama AB, Türkiye'nin üyeliğini daha çok istemeli. En azından süper güç olmak için çünkü bu son şansı.
Ekleme Tarihi: 08 Ağustos 2023 - Salı

AB, Türkiye'nin üyeliğini daha çok istemeli.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, 14. Büyükelçiler Konferansı'nın dünkü açılışında söylediği "AB, Türkiye'siz küresel bir aktör olamaz" cümlesini okuduğumda kafamın içinde bir veri fırtınası koptu. Hızlıca bir hesap yaptığımda ne kadar haklı ve yerinde bir tespit diye düşündüm. Sonra bu tespiti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllar önce (2005) uluslararası bir haber ajansına verdiği bir röportajda da dile getirdiğini hatırladım. Hatırlamam hiç zor olmadı zira o dönem Türkiye ile AB arasında adaylık müzakereleri başlamış ve birçok gazeteci gibi ben de çeşitli iş insanı heyetleriyle sık sık Brüksel'e gidip geliyordum. Dolayısıyla AB-Türkiye gündemini yakından takip ediyordum. Neredeyse 20 yılı aşan bu süre içinde Türkiye-AB arasında çok badireler yaşandı, kimileri atlatıldı, kimileri hala müzakereye konu olmak durumunda. Ancak birkaç dakikalığına eğer Türkiye o zamandan bu yana üye olmuş olsaydı, şimdi AB'nin durumu nasıl olurdu diye bir düşünün. En azından şu anda dünyanın gıda krizini çözen Türkiye değil AB olurdu. Zira hem Zelenski hem de Putin ile aynı anda görüşebilen tek lider olarak Erdoğan Türkiye adına değil AB adına bu müzakerelere yön verirdi, öyle değil mi?
Tabi bu tek bir örnek. Çoğaltmak mümkün. Türkiye'nin ve AB ülkelerinin nüfusu, yaş ortalaması, istihdam ve emeklilik verileri, büyüme performansları, üretim çeşitliliği ve maliyetleri, enflasyon, faiz oranları, ihracat ve tabi ki büyüme rakamları...
Nüfusla başlayalım. AB, potansiyel süper güçler olarak görülen Çin ve Hindistan ile rekabet içinde. Dolayısıyla rakiplerinin milyarları aşan nüfusu önemli bir faktör. Haziran 2023 itibariyle 448 milyon olan AB nüfusu Türkiye'nin üyeliği ile birlikte 550 milyona yaklaşacak. Üstelik bu 100 milyonluk nüfus dopingi, AB için son derece kritik zira üye ülkelerin aksine Türkiye nüfusunun yaş ortalaması oldukça genç. Yani Türkiye'nin üyeliği AB ülkelerine yük değil daha çok istihdam avantajı getirecek. Büyümeye gelince, uzun zamandır yüzde 1'ler seviyesi ile durgunluk hastalığına yakalanmış olan AB ekonomisi büyüme performansı açısından potansiyel süper güçler Çin ve Hindistan ile rekabete yakın bir noktada bile değil. AB arzu ettiği rekabet gücünü ancak her şeye rağmen büyümesini sürdüren ve yüksek büyüme potansiyeli taşıyan Türkiye ile yakalayabilir.
Bu verileri ve eklenebilecek daha birçok veriyi topluca değerlendirdiğinizde Türkiye, AB'nin son ve en büyük şansı. Eğer AB'nin Almanya ve Fransa gibi 'abi' konumundaki ülkeleri şu anki ekonomik güçlerini devam ettirmek istiyorlarsa Türkiye gibi itici bir güce ihtiyaçları var. Türkiye'nin de elbette AB'nin sunduğu fırsatlara ihtiyacı var. Özellikle üyelik sürecinde gerçekleştireceği reformlar Türkiye'yi ekonomik ve sosyal açıdan bambaşka bir lige taşıyacak. Rusya-Ukrayna savaşı ve beraberindeki krizlerin çözümünde AB'nin ne kadar etkisiz olduğunu tüm dünya izledi. Türkiye ise hem Ukrayna hem de Rusya'nın liderleriyle aynı anda görüşebilen tek ülke olarak bir süper güç gösterisi yaptı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ kriziLibya meselesi, Suriye kaynaklı mülteci krizinde Türkiye'nin oyun kurucu rolüne karşılık AB'nin sadece izlemede kaldığını ve ABD'nin kendisine biçtiği yumuşak güç rolünün ötesine geçemediğini gürdük.
Evet, Türkiye AB üyesi olmak istiyor ve bu konudaki iradesini ortaya koyuyor ama AB, Türkiye'nin üyeliğini daha çok istemeli. En azından süper güç olmak için çünkü bu son şansı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.