pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Abdülkadir ERKAHRAMAN
Köşe Yazarı
Abdülkadir ERKAHRAMAN
 

TÜRDEF DIŞ İŞLERİ;İSLAM ÜLKELERİ BARIŞ GÜCÜ HEMDE HEMEN ŞİMDİ.

Ortaya çıkan manzaranın çirkinliği çok ama çok net: İsrail, kendi azgın emellerini hayata geçirebilmek için “dünyanın en şımarık ülkesi” olma performansını sürdürüyor ve zalimlikte, aşağılık operasyonlarda eli artırdıkça modern Batı dünyası, yani Hristiyan kulübü, “devam” diyor İsrail’e.  Bu Hristiyan kulübü, “yaptığı herhangi bir şekilde sorgulanamaz, kimi nasıl katlederse etsin hesap sorulamaz” bir ülkeye dönüştürdüğü İsrail’in akıl dışılığını biraz olsun dizginlemek yerine sürekli ve kesintisiz olarak bu akıl dışılığı besleyen ve bu yanıyla “dünyanın sonunun gelmesiyle de, üçüncü dünya savaşının fiziken çıkmasıyla da herhangi bir sorunu olmayan” bir yere dönüştü.  Zaten Batı’dan umut hiç olmamıştı da, artık umudun kırıntısının bile kalmadığını da bütün veçheleriyle anlamış bulunmaktayız.    Elimizdeki yalın gerçek şu: İsrail durmak, dahası durdurulmak zorunda ve bu terör organizasyonu güçten, tüfekten, mermiden başka hiçbir dilden anlamıyor.  İslâm ülkelerinin “bari 1967 sınırlarına dönelim” tekliflerine büyük bir küstahlıkla “hayır” diyen İsrail, nihai hedefi olan “Arz-ı Mev’ûd”u kullanabileceği bütün şiddet enstrümanlarıyla hayata geçirmek dışında bir hedef tanımıyor.  Doğrusu bu ya, bugün Filistin’i yok etmek isteyen İsrail, Filistin’i yok etmeyi başarırsa bununla yetinmeyecek. Lübnan’ı, Suriye’yi, Irak ve Türkiye’nin bir kısmını içine alan o “gerizekalı haritayı” hayata geçirmek için elinden gelen her şeyi yapacak.    Açık konuşalım: İsrail durdurulacaksa bunun yegâne yöntemi bir “İslâm Ordusu”nun kurulması ve İsrail’in hemen yanı başında, İsrail’in zulmüne engel olacak şekilde konuşlandırılmasıdır.  Dün görmüşsünüzdür, gazetemiz Yeni Şafak “Filistin’i koruyacak güç kurulsun” manşeti ile çıktı okurunun karşısına. “Koruyacak güç” önerisinin adını koyuyorum ben de: “İslâm Ordusu.”  Dünyadaki 2 milyar insanı temsil edecek bir “İslâm Ordusu”nu, üstelik amacı İsrail’i ya da bir başka ülkeyi yok etmek yerine sadece “mazlumları korumak” olan bir İslâm Ordusu’nu “yok etmek” kolay olmayacaktır, hem de hiç kolay olmayacaktır.    Mısır’ın, Pakistan’ın, Fas’ın, Tunus’un, Malezya’nın, Körfez Araplarının ve hatta İran’ın “asker” verdiği bu ordunun bir “barış gücü” olarak konumlandırılıp konuşlandırılması, emin olun buna, hemeninde “fiziki olarak üçüncü dünya savaşının çıkması” ile sonuçlanmaz, sonuçlanamaz.  Birkaç nedeni var bunun. İlki ve bence en önemlisi İslâm dünyasının artık “fiziki emperyalizmin sonuçlandığı yıllardaki zayıflıkta” olmaması. Kimse, 2 milyar insanı temsil eden bir orduyla çıkarılacak savaşın bugünden yarına biteceğini düşünmez. İslâm ülkelerinin elinin armut toplamayacağını bilir. Dahası Batı’nın “işgalci değil korumacı” bir güçle savaşmanın ekonomik sonuçlarını da göze alabileceğini pek zannetmiyorum.  Soru şu değil mi: İslâm ülkeleri böyle bir ordu kurmaya cesaret edebilir mi?    Bence bu sorunun cevabı şu: Korku barajını aşmaya niyeti olan Müslümanların sayısı sinik Müslümanlardan az mı çok mu? Korku barajını aşabilecek Müslüman sayısı daha fazla ise, evet, kurulur, kurulabilir.  İslâm ülkeleri cesaretlerini toplarlarsa başta Filistin olmak üzere dünyadaki tüm mazlum ve mağdur Müslümanlar için ağlayıp gözyaşı dökmekten yani buğzetmekten fazlasını yapabilecek tarihi bir şansımız olabilir. Bugün Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Irak’ta mazlumun beklediği şey “intikam” değil, “adalet”tir. Bu ordu, bu adaletin tecelli etmesini sağlar, sağlayabilir.  Üstelik bu olacaksa “hemen ve şimdi” olması gerekir.    İmkânsız mı? Bence değil.  Elzem mi? Kesinlikle.  O zaman dua niyetine: “Bismillahirrahmanirrahim”
Ekleme Tarihi: 21 Ekim 2023 - Cumartesi

TÜRDEF DIŞ İŞLERİ;İSLAM ÜLKELERİ BARIŞ GÜCÜ HEMDE HEMEN ŞİMDİ.

Ortaya çıkan manzaranın çirkinliği çok ama çok net: İsrail, kendi azgın emellerini hayata geçirebilmek için “dünyanın en şımarık ülkesi” olma performansını sürdürüyor ve zalimlikte, aşağılık operasyonlarda eli artırdıkça modern Batı dünyası, yani Hristiyan kulübü, “devam” diyor İsrail’e. 

Bu Hristiyan kulübü, “yaptığı herhangi bir şekilde sorgulanamaz, kimi nasıl katlederse etsin hesap sorulamaz” bir ülkeye dönüştürdüğü İsrail’in akıl dışılığını biraz olsun dizginlemek yerine sürekli ve kesintisiz olarak bu akıl dışılığı besleyen ve bu yanıyla “dünyanın sonunun gelmesiyle de, üçüncü dünya savaşının fiziken çıkmasıyla da herhangi bir sorunu olmayan” bir yere dönüştü. 

Zaten Batı’dan umut hiç olmamıştı da, artık umudun kırıntısının bile kalmadığını da bütün veçheleriyle anlamış bulunmaktayız. 

 

Elimizdeki yalın gerçek şu: İsrail durmak, dahası durdurulmak zorunda ve bu terör organizasyonu güçten, tüfekten, mermiden başka hiçbir dilden anlamıyor. 

İslâm ülkelerinin “bari 1967 sınırlarına dönelim” tekliflerine büyük bir küstahlıkla “hayır” diyen İsrail, nihai hedefi olan “Arz-ı Mev’ûd”u kullanabileceği bütün şiddet enstrümanlarıyla hayata geçirmek dışında bir hedef tanımıyor. 

Doğrusu bu ya, bugün Filistin’i yok etmek isteyen İsrail, Filistin’i yok etmeyi başarırsa bununla yetinmeyecek. Lübnan’ı, Suriye’yi, Irak ve Türkiye’nin bir kısmını içine alan o “gerizekalı haritayı” hayata geçirmek için elinden gelen her şeyi yapacak. 

 

Açık konuşalım: İsrail durdurulacaksa bunun yegâne yöntemi bir “İslâm Ordusu”nun kurulması ve İsrail’in hemen yanı başında, İsrail’in zulmüne engel olacak şekilde konuşlandırılmasıdır. 

Dün görmüşsünüzdür, gazetemiz Yeni Şafak “Filistin’i koruyacak güç kurulsun” manşeti ile çıktı okurunun karşısına. “Koruyacak güç” önerisinin adını koyuyorum ben de: “İslâm Ordusu.” 

Dünyadaki 2 milyar insanı temsil edecek bir “İslâm Ordusu”nu, üstelik amacı İsrail’i ya da bir başka ülkeyi yok etmek yerine sadece “mazlumları korumak” olan bir İslâm Ordusu’nu “yok etmek” kolay olmayacaktır, hem de hiç kolay olmayacaktır. 

 

Mısır’ın, Pakistan’ın, Fas’ın, Tunus’un, Malezya’nın, Körfez Araplarının ve hatta İran’ın “asker” verdiği bu ordunun bir “barış gücü” olarak konumlandırılıp konuşlandırılması, emin olun buna, hemeninde “fiziki olarak üçüncü dünya savaşının çıkması” ile sonuçlanmaz, sonuçlanamaz. 

Birkaç nedeni var bunun. İlki ve bence en önemlisi İslâm dünyasının artık “fiziki emperyalizmin sonuçlandığı yıllardaki zayıflıkta” olmaması. Kimse, 2 milyar insanı temsil eden bir orduyla çıkarılacak savaşın bugünden yarına biteceğini düşünmez. İslâm ülkelerinin elinin armut toplamayacağını bilir. Dahası Batı’nın “işgalci değil korumacı” bir güçle savaşmanın ekonomik sonuçlarını da göze alabileceğini pek zannetmiyorum. 

Soru şu değil mi: İslâm ülkeleri böyle bir ordu kurmaya cesaret edebilir mi? 

 

Bence bu sorunun cevabı şu: Korku barajını aşmaya niyeti olan Müslümanların sayısı sinik Müslümanlardan az mı çok mu? Korku barajını aşabilecek Müslüman sayısı daha fazla ise, evet, kurulur, kurulabilir. 

İslâm ülkeleri cesaretlerini toplarlarsa başta Filistin olmak üzere dünyadaki tüm mazlum ve mağdur Müslümanlar için ağlayıp gözyaşı dökmekten yani buğzetmekten fazlasını yapabilecek tarihi bir şansımız olabilir. Bugün Suriye’de, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Irak’ta mazlumun beklediği şey “intikam” değil, “adalet”tir. Bu ordu, bu adaletin tecelli etmesini sağlar, sağlayabilir. 

Üstelik bu olacaksa “hemen ve şimdi” olması gerekir. 

 

İmkânsız mı? Bence değil. 

Elzem mi? Kesinlikle. 

O zaman dua niyetine: “Bismillahirrahmanirrahim”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.