pendik escort bayan
ozmenpc.comtr
ak
Bekir ÇÖL
Köşe Yazarı
Bekir ÇÖL
 

ŞEMSİ TEBRİZİ VE KADINLAR HAMAMINA GİREN ERKEK!

Şemsi Tebrizi’nin “Makalat” isimli kitabından alıntılara devam edelim: Mevlana, Mesnevisinde belden aşağı hikayelere sık-sık başvurduğu gibi, şeyhi de cinsellik ifade eden hikayeleri kitabına koymayı ihmal etmemiş. Kitabının 142 sahifesinde “Kadınlar hamamına giren erkek” başlığı ile şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:                                  Şemsi Tebrizi’nin “Makalat” isimli kitabından alıntılara devam edelim: Mevlana, Mesnevisinde belden aşağı hikayelere sık-sık başvurduğu gibi, şeyhi de cinsellik ifade eden hikayeleri kitabına koymayı ihmal etmemiş. Kitabının 142 sahifesinde “Kadınlar hamamına giren erkek” başlığı ile şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:      Adamın biri kadınlar hamamına girer, soyunur çırılçıplak olur. Kendince şöyle düşünür: Olsa-olsa kadınlar saç ve sakalımı yolacak, beni dişleri ile ısıracaklar, tas ve taraklarla döğüp, sövdükten sonra da şahneye teslim edip dönecekler. Ama hiç düşünmemişti ki, erkeklik organlarını kessinler. Şüphesiz o uğursuz saate kadar susmuştu. O saat gelip çatınca, feryadı bastırdı ve şöyle seslendi: Ben öyle düşünmüştüm ki, bana itibar eder hatırımı sorarsınız. Belki kadın milleti bana şefkatli davranır, gönlümü alırlar.      Sahife 444: Kur’an-ı Kerimde, “Ey iman edenler! Allah’a Nasuh tövbesi ile tövbe edin. (Tahrim s. 8) Buyrulmuştur. Bazıları bu Nasuh sözünün yorumlanmasında nefse dönmeyen şey demişlerdir. Bu hoş bir deyimdir. Bazıları da Nasuh, yüzü kadın yüzüne benzeyen adammış ama tam bir erkekmiş, erkekten eksik bir yönü yokmuş.      İşte bu kadına benzeyen Nasuh, bu özelliğini kullanarak kadınlar hamamına tellallık, (natur) etmeye başlamış. Tam otuz yıl bu işte çalışmış. Bir gün Sultanın kızı hamama gelmiş ve kulağında ki yakut küpe hamamda kaybolmuş. Farkına varınca Çavuşlara emir vermişler, hama da herkesin aranmasını ve Yüzüğün muhakkak bulunmasını söylemişler. Çavuşlar, hamam da ki herkesi tek-tek aramaya başlamışlar. Erkek olduğu halde yıllardır kadın kılığında hamamda kadınları yıkayan Nasuh, aranma sırası bana gelirse ve benim erkek olduğum ortaya çıkarsa ben ne yaparım diye düşünmeye başladı. Yakalanmamak için Allah’a tövbe etmeye başladı. İçinden Yüce Mevla’ya şöyle yalvarıyor: “Ya Rabbi, Eğer beni bu aramadan ayıbım anlaşılmadan kurtarırsan bir daha kadın kılığında hamama girmeyeceğim” diye söz verdi. Tam aranma sırası Nasuh’a gelmişti ki, içerden bir ses, “Müjde Sultanın yüzüğü bulundu” diye seslendi.      Bu hikayeyi, Mesnevi de Mevlana’da anlatır. Fakat, Şeyhi Tebrizi gibi hamamda kadınlara tellallık yapan Nasuh’un ayette geçen Nasuh olduğunu söylemez.      Sahife 148 de Şems, Mevlana’yı şu sözlerle yüceltiyor: “Tanrı Hakkı için onun gibi bir tanesi Mevlana’nın bir tüyüne bile değmez. Bütün fenlerde, Tanrıya yemin ederim ki Hazreti Musa bile onun dengi olamaz. Mevlana, yaratılıştan hazır cevaptır, karşısında kini susturur.”     Sahife 155, Şems, ravisi belli olmayan şöyle bir hadisten bahsediyor: “Kur’an-ın yediye kadar zahiri, Batıni, batının manaları vardır” buyrulmuştur. Bu manalardan zahiri manayı alimler, Batıni manayı veliler, Batıni mana içinde ki gizli manayı da Peygamberler bilirler. Ama o üçüncü derecede ki manayı Allah’tan başkası bilemez. Kur’an da olduğu gibi hadislerde de sırlar çoktur. Öyle anlaşılıyor ki Beyazidi Bistami, bir takım gizli kapalı sözler söyleyerek sırlarını açıklamak istemiştir.     Tanrı dostu gerçek veli ise sırlarını ifşa etmez, kapalı ve gizli tutar. Hz. Muhammed onları görmek için yandı tutuştu. Ama kendilerini görmeye fırsat elvermedi. Ancak onların hasretini terennüm etti. Beyazıt’ın bundan haberi olaydı asla “ben” sözünü ağzına almazdı.      Sahife 157 de Şems, Mevlana’yı Methetmeye devam ediyor: Mevlana’ya gelince, onun bu saatte dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri yoktur. Bütün fenlerde, temel bilgilerde, din bilgisinde, gramer, sentaks, mantık ilimlerinde en büyük uzmanlarla kuvvetlerle konuşur, tartışır. Onlardan daha üstün, onlardan daha zevkli, onlardan daha güzeldir. Ben akıl yönünden bilinmesi gerekli bu bahislerde yüz yıl çalışsam ondaki ilim ve hünerin onda birini elde edemem. O kendisini bilmez sanır ve öyle zanneder. Benim önümde, beni dinlerken nasıl anlatayım ayıptır söylemesi, babasının önünde oturmuş iki yaşında bir çocuk, yahut Müslümanlığa dair hiçbir şey işitmemiş dönme bir Müslüman gibi öylesine utangaç bir hal alır.      Sahife 183: Hz. Yusuf, “Beni Salihler topluluğuna kat” diye dua ediyor. Hangi Salihler? Her peygamberde Salihlik vardır ama her Salih de Peygamberlik yoktur. Bu, “Tanım! Beni Peygamberlikten nasipsiz kılmadın; Velilerden de nasipsiz etme, ruhumu onlara eriştir” demektir. Yani, Şems’e göre bir Peygamber ruhunun veliler seviyesine ulaşması için dua ediyor. Ne diyelim?      Sahife 193: Şemseddin diyordu ki: Bu bilgilerin hiçbir değeri yoktur. Hep, biziz-biziz diye bıyık burup dururlar. Bizim bu Şahap’ta ahmaktır. Oda, ben şöyleyim, böyleyim diye bıyık burar. O şey ki yoktur, sen kim oluyorsun? Şirin bir zındıkçık! Şems2in sözünü başkalarından işitiyorum; bana hiç gayret gelmiyor. Ben biliyorum, ben onun baş tarafını alıyorum sana geliyorum. Mevlana  Celaleddin, bende ki büyük korkuyu altüst eder diye korkuyorum. Dua ediyordu. Erkekliğin devamlı olsun, bu boğanın kıçı sıkıdır. Ben yüz türlü çareye başvuruyorum. Tanrım diyorum kendi kendime üç dört gün kadar vezirin tekkesine gideyim bari. Ama büyük ziyan olacak.      Sahife 196: Devamlı şarap şüphe yok ki aklı kaçırır. On kadehle sarhoş olmasan on iki kadehle olursun. Diyelim ki bir küp dolusu içtin, bitirdin; başka bir küpten içersin. O zaman şarapçı sana der ki: Bu meyhane boşandı ise şehirde meyhane çoktur; oralara git. Bunlar söz mü dür ki söylüyoruz? Yoksa bir küp dolusu şarabı kim içebilir? Yüz kişi bile içemez. Ama alemde asla işitilmemiştir ki, içkiye düşkün bir adam şarabını döktüğü zaman daha ayıktır. Bu böyle olunca kimdir o aklı başında olan ayık ki, aynı zamanda cihanı ve alemi akıllandırsın? İşte bu şaşılacak haldir. O yiğidi görmez misin ki, ilahi şaraba kanmış olduğu halde hep elinde şarap tutmaktadır. Varlığı baştan başa şarap olmuştur. İşte o yiğit geldi. İşte görmüyor musun o şarabı baş aşağı getiren pir geldi, içimize düştü! Ama onun düşmesi, bin kere kalkmasından daha hayırlıdır.      Ben bu iki paragrafta ki sözlerden bir mana çıkaramadım, bilmem siz çıkarabildiniz mi? 
Ekleme Tarihi: 24 Ağustos 2013 - Cumartesi

ŞEMSİ TEBRİZİ VE KADINLAR HAMAMINA GİREN ERKEK!

Şemsi Tebrizi’nin “Makalat” isimli kitabından alıntılara devam edelim: Mevlana, Mesnevisinde belden aşağı hikayelere sık-sık başvurduğu gibi, şeyhi de cinsellik ifade eden hikayeleri kitabına koymayı ihmal etmemiş. Kitabının 142 sahifesinde “Kadınlar hamamına giren erkek” başlığı ile şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:

                          

 

    Şemsi Tebrizi’nin “Makalat” isimli kitabından alıntılara devam edelim: Mevlana, Mesnevisinde belden aşağı hikayelere sık-sık başvurduğu gibi, şeyhi de cinsellik ifade eden hikayeleri kitabına koymayı ihmal etmemiş. Kitabının 142 sahifesinde “Kadınlar hamamına giren erkek” başlığı ile şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:

 

   Adamın biri kadınlar hamamına girer, soyunur çırılçıplak olur. Kendince şöyle düşünür: Olsa-olsa kadınlar saç ve sakalımı yolacak, beni dişleri ile ısıracaklar, tas ve taraklarla döğüp, sövdükten sonra da şahneye teslim edip dönecekler. Ama hiç düşünmemişti ki, erkeklik organlarını kessinler. Şüphesiz o uğursuz saate kadar susmuştu. O saat gelip çatınca, feryadı bastırdı ve şöyle seslendi: Ben öyle düşünmüştüm ki, bana itibar eder hatırımı sorarsınız. Belki kadın milleti bana şefkatli davranır, gönlümü alırlar.

 

   Sahife 444: Kur’an-ı Kerimde, “Ey iman edenler! Allah’a Nasuh tövbesi ile tövbe edin. (Tahrim s. 8) Buyrulmuştur. Bazıları bu Nasuh sözünün yorumlanmasında nefse dönmeyen şey demişlerdir. Bu hoş bir deyimdir. Bazıları da Nasuh, yüzü kadın yüzüne benzeyen adammış ama tam bir erkekmiş, erkekten eksik bir yönü yokmuş.

 

   İşte bu kadına benzeyen Nasuh, bu özelliğini kullanarak kadınlar hamamına tellallık, (natur) etmeye başlamış. Tam otuz yıl bu işte çalışmış. Bir gün Sultanın kızı hamama gelmiş ve kulağında ki yakut küpe hamamda kaybolmuş. Farkına varınca Çavuşlara emir vermişler, hama da herkesin aranmasını ve Yüzüğün muhakkak bulunmasını söylemişler. Çavuşlar, hamam da ki herkesi tek-tek aramaya başlamışlar. Erkek olduğu halde yıllardır kadın kılığında hamamda kadınları yıkayan Nasuh, aranma sırası bana gelirse ve benim erkek olduğum ortaya çıkarsa ben ne yaparım diye düşünmeye başladı. Yakalanmamak için Allah’a tövbe etmeye başladı. İçinden Yüce Mevla’ya şöyle yalvarıyor: “Ya Rabbi, Eğer beni bu aramadan ayıbım anlaşılmadan kurtarırsan bir daha kadın kılığında hamama girmeyeceğim” diye söz verdi. Tam aranma sırası Nasuh’a gelmişti ki, içerden bir ses, “Müjde Sultanın yüzüğü bulundu” diye seslendi.

 

   Bu hikayeyi, Mesnevi de Mevlana’da anlatır. Fakat, Şeyhi Tebrizi gibi hamamda kadınlara tellallık yapan Nasuh’un ayette geçen Nasuh olduğunu söylemez.

 

   Sahife 148 de Şems, Mevlana’yı şu sözlerle yüceltiyor: “Tanrı Hakkı için onun gibi bir tanesi Mevlana’nın bir tüyüne bile değmez. Bütün fenlerde, Tanrıya yemin ederim ki Hazreti Musa bile onun dengi olamaz. Mevlana, yaratılıştan hazır cevaptır, karşısında kini susturur.”

 

  Sahife 155, Şems, ravisi belli olmayan şöyle bir hadisten bahsediyor: “Kur’an-ın yediye kadar zahiri, Batıni, batının manaları vardır” buyrulmuştur. Bu manalardan zahiri manayı alimler, Batıni manayı veliler, Batıni mana içinde ki gizli manayı da Peygamberler bilirler. Ama o üçüncü derecede ki manayı Allah’tan başkası bilemez. Kur’an da olduğu gibi hadislerde de sırlar çoktur. Öyle anlaşılıyor ki Beyazidi Bistami, bir takım gizli kapalı sözler söyleyerek sırlarını açıklamak istemiştir.

 

  Tanrı dostu gerçek veli ise sırlarını ifşa etmez, kapalı ve gizli tutar. Hz. Muhammed onları görmek için yandı tutuştu. Ama kendilerini görmeye fırsat elvermedi. Ancak onların hasretini terennüm etti. Beyazıt’ın bundan haberi olaydı asla “ben” sözünü ağzına almazdı.

 

   Sahife 157 de Şems, Mevlana’yı Methetmeye devam ediyor: Mevlana’ya gelince, onun bu saatte dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri yoktur. Bütün fenlerde, temel bilgilerde, din bilgisinde, gramer, sentaks, mantık ilimlerinde en büyük uzmanlarla kuvvetlerle konuşur, tartışır. Onlardan daha üstün, onlardan daha zevkli, onlardan daha güzeldir. Ben akıl yönünden bilinmesi gerekli bu bahislerde yüz yıl çalışsam ondaki ilim ve hünerin onda birini elde edemem. O kendisini bilmez sanır ve öyle zanneder. Benim önümde, beni dinlerken nasıl anlatayım ayıptır söylemesi, babasının önünde oturmuş iki yaşında bir çocuk, yahut Müslümanlığa dair hiçbir şey işitmemiş dönme bir Müslüman gibi öylesine utangaç bir hal alır.

 

   Sahife 183: Hz. Yusuf, “Beni Salihler topluluğuna kat” diye dua ediyor. Hangi Salihler? Her peygamberde Salihlik vardır ama her Salih de Peygamberlik yoktur. Bu, “Tanım! Beni Peygamberlikten nasipsiz kılmadın; Velilerden de nasipsiz etme, ruhumu onlara eriştir” demektir. Yani, Şems’e göre bir Peygamber ruhunun veliler seviyesine ulaşması için dua ediyor. Ne diyelim?

 

   Sahife 193: Şemseddin diyordu ki: Bu bilgilerin hiçbir değeri yoktur. Hep, biziz-biziz diye bıyık burup dururlar. Bizim bu Şahap’ta ahmaktır. Oda, ben şöyleyim, böyleyim diye bıyık burar. O şey ki yoktur, sen kim oluyorsun? Şirin bir zındıkçık! Şems2in sözünü başkalarından işitiyorum; bana hiç gayret gelmiyor. Ben biliyorum, ben onun baş tarafını alıyorum sana geliyorum. Mevlana  Celaleddin, bende ki büyük korkuyu altüst eder diye korkuyorum. Dua ediyordu. Erkekliğin devamlı olsun, bu boğanın kıçı sıkıdır. Ben yüz türlü çareye başvuruyorum. Tanrım diyorum kendi kendime üç dört gün kadar vezirin tekkesine gideyim bari. Ama büyük ziyan olacak.

 

   Sahife 196: Devamlı şarap şüphe yok ki aklı kaçırır. On kadehle sarhoş olmasan on iki kadehle olursun. Diyelim ki bir küp dolusu içtin, bitirdin; başka bir küpten içersin. O zaman şarapçı sana der ki: Bu meyhane boşandı ise şehirde meyhane çoktur; oralara git. Bunlar söz mü dür ki söylüyoruz? Yoksa bir küp dolusu şarabı kim içebilir? Yüz kişi bile içemez. Ama alemde asla işitilmemiştir ki, içkiye düşkün bir adam şarabını döktüğü zaman daha ayıktır. Bu böyle olunca kimdir o aklı başında olan ayık ki, aynı zamanda cihanı ve alemi akıllandırsın? İşte bu şaşılacak haldir. O yiğidi görmez misin ki, ilahi şaraba kanmış olduğu halde hep elinde şarap tutmaktadır. Varlığı baştan başa şarap olmuştur. İşte o yiğit geldi. İşte görmüyor musun o şarabı baş aşağı getiren pir geldi, içimize düştü! Ama onun düşmesi, bin kere kalkmasından daha hayırlıdır.

 

   Ben bu iki paragrafta ki sözlerden bir mana çıkaramadım, bilmem siz çıkarabildiniz mi? 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.