pendik escort bayan
ak
Ömer Emir DOĞAN
Köşe Yazarı
Ömer Emir DOĞAN
 

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ  Parlamenter sisteme geçeli; “kritik, en kritik, en önemli, hayat-memat meselesi, bir devrin sonu, yeni bir dönemin başlangıcı” v.b ifadelerle nitelendirilmeyen, “zamanı geldi hadi bir seçim yapalım rahatlığında” hiçbir seçimimiz olmasa da harbiden bu seçim de öyle-böyle bir seçim değildi.Aniden alınan seçim kararını hoş bulmayanlardan idim.  Genelde her seçim öncesi ve sonrası değerlendirme yazıları yazmama karşın, 24 Haziran seçimleri öncesi bir yazı yazmadım. Çünkü ortam günlük güneşlik değildi ve pesimist ruh halimin bir de okuyucuya sirayet etmesini istemedim. Etrafta konuşulanlara bakılırsa; başkanlıkta Reis’e, milletvekilliğinde falanca partiye oy vereceğini söyleyenler çoktu. “ADALET” temelli eleştiriler yapılıyor ve bu türlü konuşmalara da hak veriliyordu. Bu ortamda başkanın kim olacağı belli olsa da mevcut iktidarın oy kaybedeceği aşikârdı. Eğer seçim bu minvalde neticelenirse, bu durumu fırsat bilen dâhil ve hariçteki Türkiye düşmanları, “silkeledik, indiriyoruz” diyerek saldırılarını artırabilirlerdi. Bu endişeler içerisinde, sevinmenin ibadet olduğu bayram günlerini dahi tedirgin geçirdik desek yeridir. Seçim öncesi bir psikoloji olarak; üç yıl önceki hazirandan çok daha zor bir haziran kapıda görünüyordu. Yakın geçmişteki Mayıs olayları, 7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz hain darbe girişimlerinden yeterince ders alınmaması olduğu sürece, zor günlerimiz hiç biteceğe de benzemiyordu. Anlayacağınız ufukta bize yine rahat yüzü gözükmüyordu. Biz de "vurun lan öleceksek adam gibi ölelim" diye devlet başkanımız gibi gözümüzü karartabilirdik, kararttık da. Elbette, Şubatın 28'i öncesi ve sonrasıyla "mıh gibi" aklımızdaydı ve bugünün psikolojik kazanımlarını bile feda edilemez buluyorduk. Lâkin bu durumun farkında olanların yekûnu ne tutar, okkası kaçtır, seçime etkisi nedir bilmiyorduk. Yine seçim öncesi; ortada hiç Ak Şemsettin yoktu ama herkes Fatih yetiştirmekten bahsediyordu. Topluma yansıdığı şekliyle; “dinde güncelleme tartışmaları”, “Ehli Sünnet temsilcileri olarak belirtilen bazı hocaların” bir miktar örselenmesi, “adalet” tartışmaları hatta patates-soğan operasyonları işin rengini ne kadar değiştirebilirdi? Aslında bu endişelerimizin bazıları, seçim sonuçlarına bakıldığında, gerçekleşmiş de oldu. Çünkü bölücü terör örgütü yandaşı olarak değerlendirilen bir parti liderinden daha fazla oy alarak mecliste temsil hakkı kazandı. “Proje partisi” olduğu sıkça telaffuz edilen bir başkası barajı aştı… 550 vekilli mecliste yüzde 34 ile 363 vekil çıkaran Ak Parti, 600 vekilli mecliste yüzde 42.6 ile 291 vekil çıkararak meclis çoğunluğunu kaybetmiş oldu. Fakat insanımızın feraseti, yüzde ondan fazla bir oranda olduklarından söz edilen kararsızların kime oy vereceklerine karar vermekte zorlansalar bile kime oy vermeyeceklerine karar vermekte zorlanmamaları, yani mühürü ellerine alınca kararsızlıklarının kalmaması, özellikle adalet temelli birçok  eleştirileri olsa danankör de olmamaları, kardeşlik hukukunun gereği olarak HAKK 'ı söyleyip,  yanlışı belirterek eyyamcılıktan uzak bir bilinçle davranmaları ve içinde bulundukları günleri mumla aratacak, gölgelerine kurşun atanlara destek olmamaları neticesinde bir tercihte bulunarak, memleketi çözümsüzlüğe atmamış olmaları sonucu, çok sevinilecek olmasa da çok fazla üzülmeye de gerek olmayan bir sonuç alınmış oldu. Sonuçta; girdiği 14 seçimi de türlü ayak oyunları ve darbe girişimlerine rağmen, ilk sırada tamamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha kazandı… Başka bir mevzu da; seçim vesilesiyle de olsa, yüzde bilmem kaçı Müslüman olan, Müslüman mahallesinde olmasına rağmen salyangoz satan, camiye ancak dört bacaklı salacak ile ve yatay pozisyonda yolu düşenlerin de el açmasına, namaza durmasına da memnun olduk diyebiliriz. Kim bilir belki de bu hareketler bir başlangıç olur.  Ayrıca; Cumhurbaşkanı Adaylarından Sayın İnce’nin seçim sonrası açıklamaları da ileri de kendisine kazandıracaktır. Sonuçları kabul ettiğini ilanı, yabancı basın kılığındaki ajanların sokak çağrısına verdiği cevapları elbette anlamlı bulunmalıdır... Ve gelelim Sayın Bahçeli’ye. 2015 yılı seçimlerini iyi okuyan Sayın Bahçeli’ydi. O günlerde; mevcut iktidarın yanlışlarını lisan-ı münasip ile söyleyip, doğrularına destek olarak, memleketin birliğinden yana siyaset üretmeye devam ederek, hem memleketi muhafaza etmek, hem de yıpranan hükümetten kopan parçaları toplayarak toparlanmak şeklinde bir eylemle, kaybeden partilerin toparlanabileceğini düşünmüş ve bu görüşümü yakın çevrem ile paylaşmıştım. Farklı görüşlere saygı duymakla birlikte, bana göre Sayın Bahçeli de işte bunu yaparak partisini toparlamıştır.  Anket ortalamalarında yüzde dörtlerde gösterilerek hepimizi kandıran anket şirketlerinin de yüzü kızarmış mıdır ya da gerçekten anket sonuçları böyleyse son anda ne olmuştur, iktidar partisinden gerçekten yüzde yedi civarında bir oy gitmiş midir bilemem. Bu konularda kesin bir dil ile konuşmayı da yersiz buluyorum.  Seçim sonrası değerlendirmelerde yüzde yedi oranında iktidar partisinden oy aldığı ifade edilse de elbette hiç kimse bu durumun yüzde yüz böyle olduğunu ispatlayamaz. Evet, size katılıyorum. Yüzde yüz böyle olmadığını da ispatlayamaz… Sayın Bahçeli sözüne sadık görünmektedir ve “millet İttifakına halel getirecek söylemlere” fırsat vermemektedir. “Bundan sonra mecliste biz ne dersek o olacak” diyen milletvekilini derhal genel başkan yardımcılığı görevinden alması da bu durumun bir göstergesidir.Bir parantez de oy kullandığı sandıktan sadece iki oy alabilen başka bir liderimize açacak olursak; kendisi elbette nasıl bir liderlik yaptığının, ne yaptığının, bu işin sonunun nereye vardığının bilincindedir. Eline ne geçti bilmiyorum ama aldıkları kararın toplumsal kabul görmediğini rahatlıkla iddia ve ifade edebilirim. Oysa; Susamışlar Konağındaki bir sohbette Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş Bey’e de söylediğim gibi, kardeşlik hukukunun gereği yapılsa ve HAKK söylenilseydi, kendi siyasi anlayışlarına hayat hakkı vermeyenlerle birlik olunmasaydı, bu millet herkese olduğu gibi onlara da iltifat ederdi. Kanımca, işte bu yapılmadığı için, her ne kadar “seçimin yükselen partisi” şeklinde bir algı oluşturulsa da bu algının toplumsal karşılık bulmadığına şahit olduk.Söylemeden geçemeyeceğim başka bir konu da; ne oldum delisi olan, konuşmalarında Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların adını anmayan, “küçük dağları ben yarattım” havasındaki bürokratları da akademilerine uğurlamanın vaktinin gelip-geçtiğidir. Bu tür toplantılarda amir-memur resmiyeti olsa dahi, memurların da birer seçmen olduğu unutulmamalıdır. Hatta memurların tercihi yerine göre daha da önemli olabilir. Zira devlet dediğimiz yapı memurlar topluluğudur. Önümüzde yine bir seçim var. Bu seçim sath’ı mahalline girilmeden çok ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Yoksa seçimden seçime koşarak, sorunları ve çözümlerini seçim sonralarına öteleyerek gemimizi kurtaramayız. Yerelde ve geneldeki rantçılara dur demeli, vekil belirleme işinde çok titiz davranmalı, gerekirse bilimsel kriterler geliştirip uygulamalı, herkesi memnun etmek mümkün olmadığına göre kahir ekseriyetin itiraz etmeyeceği, büyük ticaret hayatı olmayan, münevver kişiliğiyle temayüz etmiş, kamuda görev almış, devlet terbiyesine haiz saygın kişiler tercih edilmelidir. Bu işte de adaleti öncelemek, dava bilinciyle yaptığı hizmetleri olanları göz önünde bulundurmak gerekir. Elbette bu hizmetten kastımız teşkilatın genel hizmet işlerini uzun yıllar yapanların vekil listelerine konulması değildir. Bir de "Fatihin İstanbul’u fethettiği yaşta" olan ve reyi istenenlere çok fazla ihtimam gösterilmesine rağmen, bu yaş grubunun kendilerine ihtimam gösterenlere ancak dördüncü sırada oy vermeleri de manidardır. Ez-cümle; “AKP gitti gidiyor, sandıklara sahip çıkın, gözünüz aydın” diyen fetökopat kaçaklar, fetöristler, milleti aptal sanmaya devam edebilirler. Aslında onların bu türlü düşünce ve konuşmaları bile insanımızın istikametini belirlemeye yardımcı olmaktadır. Milletimiz tercihte bulunurken önemli bir kesim de “Kim bir topluluğun işine razı olursa, o işi yapanın ortağı olur” (Aclunî, Keşfu’l hafâ ve müzîlü’l elbaş, II, 274.) anlayışıyla rey vermektedirler.24 Haziran seçimlerine yüzde 90’a yaklaşan katılımın olması da bizim bu işi Batılılardan daha iyi yaptığımızın kanıtıdır.  Artık; hem ülkemizdeki muhaliflerin ki bu amaçla terör örgütüyle irtibatlandırılan partilere bile oy vermekten çekinmediler, hem dışımızdaki düşmanların ERDOĞAN gerçeğini kabul etmeleri gerekir.ALLAH C.C, milletimize her zaman en doğru kararları almayı nasip etsin.Es-selam…
Ekleme Tarihi: 24 Temmuz 2018 - Salı

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ

24 HAZİRAN SEÇİMLERİ

 

Parlamenter sisteme geçeli; “kritik, en kritik, en önemli, hayat-memat meselesi, bir devrin sonu, yeni bir dönemin başlangıcı” v.b ifadelerle nitelendirilmeyen, “zamanı geldi hadi bir seçim yapalım rahatlığında” hiçbir seçimimiz olmasa da harbiden bu seçim de öyle-böyle bir seçim değildi.

Aniden alınan seçim kararını hoş bulmayanlardan idim.  Genelde her seçim öncesi ve sonrası değerlendirme yazıları yazmama karşın, 24 Haziran seçimleri öncesi bir yazı yazmadım. Çünkü ortam günlük güneşlik değildi ve pesimist ruh halimin bir de okuyucuya sirayet etmesini istemedim. Etrafta konuşulanlara bakılırsa; başkanlıkta Reis’e, milletvekilliğinde falanca partiye oy vereceğini söyleyenler çoktu. “ADALET” temelli eleştiriler yapılıyor ve bu türlü konuşmalara da hak veriliyordu. Bu ortamda başkanın kim olacağı belli olsa da mevcut iktidarın oy kaybedeceği aşikârdı. Eğer seçim bu minvalde neticelenirse, bu durumu fırsat bilen dâhil ve hariçteki Türkiye düşmanları, “silkeledik, indiriyoruz” diyerek saldırılarını artırabilirlerdi. Bu endişeler içerisinde, sevinmenin ibadet olduğu bayram günlerini dahi tedirgin geçirdik desek yeridir.

 

Seçim öncesi bir psikoloji olarak; üç yıl önceki hazirandan çok daha zor bir haziran kapıda görünüyordu. Yakın geçmişteki Mayıs olayları, 7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz hain darbe girişimlerinden yeterince ders alınmaması olduğu sürece, zor günlerimiz hiç biteceğe de benzemiyordu. Anlayacağınız ufukta bize yine rahat yüzü gözükmüyordu. Biz de "vurun lan öleceksek adam gibi ölelim" diye devlet başkanımız gibi gözümüzü karartabilirdik, kararttık da. Elbette, Şubatın 28'i öncesi ve sonrasıyla "mıh gibi" aklımızdaydı ve bugünün psikolojik kazanımlarını bile feda edilemez buluyorduk. Lâkin bu durumun farkında olanların yekûnu ne tutar, okkası kaçtır, seçime etkisi nedir bilmiyorduk.

 

Yine seçim öncesi; ortada hiç Ak Şemsettin yoktu ama herkes Fatih yetiştirmekten bahsediyordu. Topluma yansıdığı şekliyle; “dinde güncelleme tartışmaları”, “Ehli Sünnet temsilcileri olarak belirtilen bazı hocaların” bir miktar örselenmesi, “adalet” tartışmaları hatta patates-soğan operasyonları işin rengini ne kadar değiştirebilirdi?

 

Aslında bu endişelerimizin bazıları, seçim sonuçlarına bakıldığında, gerçekleşmiş de oldu. Çünkü bölücü terör örgütü yandaşı olarak değerlendirilen bir parti liderinden daha fazla oy alarak mecliste temsil hakkı kazandı. “Proje partisi” olduğu sıkça telaffuz edilen bir başkası barajı aştı… 550 vekilli mecliste yüzde 34 ile 363 vekil çıkaran Ak Parti, 600 vekilli mecliste yüzde 42.6 ile 291 vekil çıkararak meclis çoğunluğunu kaybetmiş oldu.

 

Fakat insanımızın feraseti, yüzde ondan fazla bir oranda olduklarından söz edilen kararsızların kime oy vereceklerine karar vermekte zorlansalar bile kime oy vermeyeceklerine karar vermekte zorlanmamaları, yani mühürü ellerine alınca kararsızlıklarının kalmaması, özellikle adalet temelli birçok  eleştirileri olsa danankör de olmamaları, kardeşlik hukukunun gereği olarak HAKK 'ı söyleyip,  yanlışı belirterek eyyamcılıktan uzak bir bilinçle davranmaları ve içinde bulundukları günleri mumla aratacak, gölgelerine kurşun atanlara destek olmamaları neticesinde bir tercihte bulunarak, memleketi çözümsüzlüğe atmamış olmaları sonucu, çok sevinilecek olmasa da çok fazla üzülmeye de gerek olmayan bir sonuç alınmış oldu. Sonuçta; girdiği 14 seçimi de türlü ayak oyunları ve darbe girişimlerine rağmen, ilk sırada tamamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha kazandı…

 

Başka bir mevzu da; seçim vesilesiyle de olsa, yüzde bilmem kaçı Müslüman olan, Müslüman mahallesinde olmasına rağmen salyangoz satan, camiye ancak dört bacaklı salacak ile ve yatay pozisyonda yolu düşenlerin de el açmasına, namaza durmasına da memnun olduk diyebiliriz. Kim bilir belki de bu hareketler bir başlangıç olur. 

 

Ayrıca; Cumhurbaşkanı Adaylarından Sayın İnce’nin seçim sonrası açıklamaları da ileri de kendisine kazandıracaktır. Sonuçları kabul ettiğini ilanı, yabancı basın kılığındaki ajanların sokak çağrısına verdiği cevapları elbette anlamlı bulunmalıdır...

 

Ve gelelim Sayın Bahçeli’ye. 2015 yılı seçimlerini iyi okuyan Sayın Bahçeli’ydi. O günlerde; mevcut iktidarın yanlışlarını lisan-ı münasip ile söyleyip, doğrularına destek olarak, memleketin birliğinden yana siyaset üretmeye devam ederek, hem memleketi muhafaza etmek, hem de yıpranan hükümetten kopan parçaları toplayarak toparlanmak şeklinde bir eylemle, kaybeden partilerin toparlanabileceğini düşünmüş ve bu görüşümü yakın çevrem ile paylaşmıştım. Farklı görüşlere saygı duymakla birlikte, bana göre Sayın Bahçeli de işte bunu yaparak partisini toparlamıştır.  Anket ortalamalarında yüzde dörtlerde gösterilerek hepimizi kandıran anket şirketlerinin de yüzü kızarmış mıdır ya da gerçekten anket sonuçları böyleyse son anda ne olmuştur, iktidar partisinden gerçekten yüzde yedi civarında bir oy gitmiş midir bilemem. Bu konularda kesin bir dil ile konuşmayı da yersiz buluyorum.  Seçim sonrası değerlendirmelerde yüzde yedi oranında iktidar partisinden oy aldığı ifade edilse de elbette hiç kimse bu durumun yüzde yüz böyle olduğunu ispatlayamaz. Evet, size katılıyorum. Yüzde yüz böyle olmadığını da ispatlayamaz… Sayın Bahçeli sözüne sadık görünmektedir ve “millet İttifakına halel getirecek söylemlere” fırsat vermemektedir. “Bundan sonra mecliste biz ne dersek o olacak” diyen milletvekilini derhal genel başkan yardımcılığı görevinden alması da bu durumun bir göstergesidir.

Bir parantez de oy kullandığı sandıktan sadece iki oy alabilen başka bir liderimize açacak olursak; kendisi elbette nasıl bir liderlik yaptığının, ne yaptığının, bu işin sonunun nereye vardığının bilincindedir. Eline ne geçti bilmiyorum ama aldıkları kararın toplumsal kabul görmediğini rahatlıkla iddia ve ifade edebilirim. Oysa; Susamışlar Konağındaki bir sohbette Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş Bey’e de söylediğim gibi, kardeşlik hukukunun gereği yapılsa ve HAKK söylenilseydi, kendi siyasi anlayışlarına hayat hakkı vermeyenlerle birlik olunmasaydı, bu millet herkese olduğu gibi onlara da iltifat ederdi. Kanımca, işte bu yapılmadığı için, her ne kadar “seçimin yükselen partisi” şeklinde bir algı oluşturulsa da bu algının toplumsal karşılık bulmadığına şahit olduk.

Söylemeden geçemeyeceğim başka bir konu da; ne oldum delisi olan, konuşmalarında Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların adını anmayan, “küçük dağları ben yarattım” havasındaki bürokratları da akademilerine uğurlamanın vaktinin gelip-geçtiğidir. Bu tür toplantılarda amir-memur resmiyeti olsa dahi, memurların da birer seçmen olduğu unutulmamalıdır. Hatta memurların tercihi yerine göre daha da önemli olabilir. Zira devlet dediğimiz yapı memurlar topluluğudur.

 

Önümüzde yine bir seçim var. Bu seçim sath’ı mahalline girilmeden çok ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Yoksa seçimden seçime koşarak, sorunları ve çözümlerini seçim sonralarına öteleyerek gemimizi kurtaramayız. Yerelde ve geneldeki rantçılara dur demeli, vekil belirleme işinde çok titiz davranmalı, gerekirse bilimsel kriterler geliştirip uygulamalı, herkesi memnun etmek mümkün olmadığına göre kahir ekseriyetin itiraz etmeyeceği, büyük ticaret hayatı olmayan, münevver kişiliğiyle temayüz etmiş, kamuda görev almış, devlet terbiyesine haiz saygın kişiler tercih edilmelidir. Bu işte de adaleti öncelemek, dava bilinciyle yaptığı hizmetleri olanları göz önünde bulundurmak gerekir. Elbette bu hizmetten kastımız teşkilatın genel hizmet işlerini uzun yıllar yapanların vekil listelerine konulması değildir. Bir de "Fatihin İstanbul’u fethettiği yaşta" olan ve reyi istenenlere çok fazla ihtimam gösterilmesine rağmen, bu yaş grubunun kendilerine ihtimam gösterenlere ancak dördüncü sırada oy vermeleri de manidardır.

Ez-cümle; “AKP gitti gidiyor, sandıklara sahip çıkın, gözünüz aydın” diyen fetökopat kaçaklar, fetöristler, milleti aptal sanmaya devam edebilirler. Aslında onların bu türlü düşünce ve konuşmaları bile insanımızın istikametini belirlemeye yardımcı olmaktadır. Milletimiz tercihte bulunurken önemli bir kesim de “Kim bir topluluğun işine razı olursa, o işi yapanın ortağı olur” (Aclunî, Keşfu’l hafâ ve müzîlü’l elbaş, II, 274.) anlayışıyla rey vermektedirler.

24 Haziran seçimlerine yüzde 90’a yaklaşan katılımın olması da bizim bu işi Batılılardan daha iyi yaptığımızın kanıtıdır.  Artık; hem ülkemizdeki muhaliflerin ki bu amaçla terör örgütüyle irtibatlandırılan partilere bile oy vermekten çekinmediler, hem dışımızdaki düşmanların ERDOĞAN gerçeğini kabul etmeleri gerekir.

ALLAH C.C, milletimize her zaman en doğru kararları almayı nasip etsin.

Es-selam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.