pendik escort bayan
ak
Ömer Emir DOĞAN
Köşe Yazarı
Ömer Emir DOĞAN
 

ÜÇ AY YATIYORSUNUZ!

ÜÇ AY YATIYORSUNUZ!En çok eğitime dair yazıyorum. Aslında ben dahi kendi yazdığım bu minvaldeki yazılardan sıkıldım. “Bizim oğlan emsile-bina okur, döner döner bi daha okur” hesabı ya da “oğlum Reşit; sen söyle sen işit” durumu. Ne var ki, her gün yeni bir saldırı olduğu için ister istemez yine yazıyor, yeni ya da eski cevaplar veriyoruz. En son bir yarışma programında, ülkemizin kalem ehli ve de beyin takımı olan muallimlerimiz yine alaya alındı ve küçük düşürülmeye çalışıldı. Ne gariptir ki; bu programı hazırlayan-sunan şahıslar da mutlaka birçok öğretmene öğrencilik yaptılar ve oralara gelmelerinde öğretmenlerinin de mutlaka katkıları oldu. TV kanalı sonradan özür dilemiş ama b'ade  harabü'l Basra…Daha önceleri de defaten bahsettiğimiz gibi; maalesef öğretmenler en fazla hakarete uğrayan meslek gruplarının başında gelmektedir. Yeni amirleri “veliler” tarafından hakaret, tartaklanma; öğrenciler tarafından sövülmek hatta sınıfta vurulmak öğretmenlerimizin sıkça karşılaştığı bir durum olmaya başladı. Artık sadece erkek veliler değil; bayan veliler de idareci ve öğretmen dövmeye yeltenir oldular. Böyle giderse okullarımız; gelenin stresini attığı boks torbasına dönecek. Sendikacı Talat YAVUZ’un da yazdığı gibi; “Toplumumuzda en kolay eleştirilen kesim öğretmenlerdir. Öğretmeni eleştirmek sıradan bir iştir. Ülkemiz insanı her şeyden anlar, ancak eğitimden daha çok anlar. “Psikoloji” ve “ergen”  kavramalarını öğrendikleri günden beri, daha bir anlar oldu insanımız eğitimden…                Öğretmen deyince, insanlarımızın aklına tatil gelir. Kar tatili, kış tatili, yaz tatili, hep tatil yaparız biz. Üç ay boyunca eve girmeden bütün dünyayı dolaşırız. Boş zamanlarımızda okula uğrar, öğrencilerin psikolojisini bozar, yine tatile çıkarız…” Özellikle yaz tatillerinde Havaii’ye, sömestr tatilinde de Dubai’ye gideriz. Christmas tatilinde genellikle İsviçre Alplerini tercih ederiz. Ne yapalım yani tatil bizim işimiz(!)…                Geçmiş yıllarda oturmuş tatil hesaplaması yapmıştık. Yıl içerisinde herkes için ortak olan hafta sonu tatillerini, dini ve milli bayram tatillerini, diğer kamu çalışanlarının da kullandığı otuz gün yıllık izni çıktığımızda geriye 20 gün ekstra tatil kalmıştı. Yani şu; “yazın üç ay yatan meslek erbabı” olarak yaftalanan tatil esasında 20 gündür. 3 ay tatil yapan da öğretmenler değil; öğrencilerdir. Eğer devletimiz tatilin gereksiz olduğunu düşünüyorsa çalışma şartlarını yeniden belirler.Öğretmenlik kanunlarla tanımlanmış profesyonel bir meslektir. Bugün öğretmen olmak için 4 yıllık fakülte bitirmek dahi yeterli değildir. Bunun KPSS’si var, mülakatı var. Öğretmen olunduğuna ve genel toplum zekâsının ilk yüzde beşlik dilimine de girildiğine göre, bu mesleğinin ederi, imza atmayı bilmeyenlerden de mi düşüktür ki öğretmenler sürekli aşağılanmaktadırlar.  Bugünlerde falanca kurumda yeni işe başlayan bir işçinin aylık kazancı beş bin lira civarındayken bir öğretmen, şube müdürü olduğunda bile aldığı ücret bu kadardır, neyini kıskanıyoruz bilemedim.Maarif davamızın neferlerinin sürekli örselenmesinin kime ne yararı vardır acaba. Medyanın öğretmenlerle ve eğitimle ilgili olumsuz haberleri “insanın köpeği ısırması” kabilinden değerlendirip, haberleştirmesinin de bir sınırı olmalıdır. Kutad-gu Bilig´de Yusuf Has Hacib: “Bilgisiz kişiye, bilgisiz sıfatı yeterli bir hakarettir” der. Öğretmenlerin işi cehaletle, bilgisizlikle değil mi ki? ? Bu memlekette teröristlerce, asker ve polisten sonra en fazla şehit edilen memurlar öğretmenlerdir. Eğitim ordusu, neden bilinçli olarak etkisizleştirilmekte ve çocuk bakıcısı konumuna itilmektedir?  Hülasa, eğitim asli unsuru olan öğretmen hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir. Eğitimde başarılı olmak her şeyden önce öğrencinin, öğretmenin ve eğitim yöneticisinin motivasyonunun arttırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eski yokluk günlerinde, öğretmenlerin şartları bugünlerden daha iyi olduğu için değil; bilene-bildirene yani hocaya saygı ön planda olduğu için daha başarılı sonuçlar elde edilebiliyordu. Şarkılarımızda, türkülerimizde, şiirlerimizde eli öpülesi muallimlerimiz vardı, hep.                “Bir harf için kırk yıl köle olunuyorsa, yirmi dokuz kere kırk yıl kölesiyiz öğretmenin, öğretmenin” demiyor muydu, Ali Rıza BİNBOĞA.  Âşık Murat ÇOBANOĞLU; “Ana baba gibi emeği       vardır Ağızdır lisandır dildir       öğretmen Sevgisi şefkati insana yardır Vücuttur kanattır koldur öğretmen” demiyor muydu… Hangisini söyleyelim?“Bir harf için kırk yıl köle demişlerOkumuş öğrenmiş hem öğretmişlerEn kutsal mevkiye onlar yetmişlerAllah'ın sevgili kulu öğretmen” diyen Aşık Ayşe Çağlayan’ı mı,   Tokat Niksar Yöresinin meşhur “Öğretmene Varamadım” türküsünü mü…“Öğretmene varamadımNaylon çorap giyemedimKaryolada yatamadımMuradıma eremedimAbum abum gız abum... Sebebim  sensin  abum...Gözün kör olsun abum…” Yoksa, kaynaklarda  Seyfettin Sığmaz’a ait olduğu belirtilen “muallim” adlı Erzurum türküsünü mü…“Penceresi cam cama muallimSelam verdim amcama muallimAmcam kızını vermezse muallimTurşu kursun fincana muallim Penceresi cam değil mi muallimBoyaları ham değil mi muallimEllerinen gezersin muallimBenim ki can değil mi muallim”“Anlat Bana Öğretmenim” diyen nesillere ne oldu? “Anlat bana öğretmenimEskileri yenileriÖğret bana öğret banaBir yol göster geleceğe…”Oysa günümüzde maktulü öğretmen, katili öğrenci olan cinayetler işlenmeye başlandı. Ben bugüne kadar, en azından kendi ülkemde, öğrencisini öldürmüş bir öğretmen duymadım. Ama evladını doğramış çok anne bana duydum. Annesini babasını doğrayan genç daha da fazla. Buna rağmen aşağılanan ve saldırılan yine eğitimciler oluyor. Bu nedenle eğitim çalışanlarına yapılan saldırılarda, şikâyete gerek kalmadan direk kamu davası açılmalı ve saldırganlar ağır şekilde cezalandırılmalıdır.Basınımızın, olumsuz öğretmen görüntülerini haberleştirdikleri gibi bu konuları da haberleştirmelerini, eleştirdikleri gibi çözüme dair de görüşlerini de bekleriz.  Ayrıca; yasal olmayan yollarla elde edilen görüntüler delil olmamalı, bu görüntüler yayımlanmamalı ve yayımlayanlar hakkında ağır cezalar getirilmelidir. Devlet dediğimiz yapı asıl olarak valisinden yardımcı hizmetlisine kadar memurlar topluluğu değil midir?. O halde devleti temsil edenler neden hedefe alınır acaba? Devlet adına iş yapan memurunu, devlet korumayacaksa kim koruyacak…Mustafa Kutlu “Hesap Günü” adlı hikâyesinde İslâmi bir devlet teorisi kurar ve başı ve sonu “ADALET” olan bir devlet önerir. Öteki unsurlar çemberin neresinde olursa olsun dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir der. Bizler de öncelikle devleti temsil eden memurlara karşı, gerek vatandaş gerek basın karşısında adaleti tesis edelim.                Es-selam.
Ekleme Tarihi: 24 Aralık 2018 - Pazartesi

ÜÇ AY YATIYORSUNUZ!

ÜÇ AY YATIYORSUNUZ!

En çok eğitime dair yazıyorum. Aslında ben dahi kendi yazdığım bu minvaldeki yazılardan sıkıldım. “Bizim oğlan emsile-bina okur, döner döner bi daha okur” hesabı ya da “oğlum Reşit; sen söyle sen işit” durumu. Ne var ki, her gün yeni bir saldırı olduğu için ister istemez yine yazıyor, yeni ya da eski cevaplar veriyoruz. En son bir yarışma programında, ülkemizin kalem ehli ve de beyin takımı olan muallimlerimiz yine alaya alındı ve küçük düşürülmeye çalışıldı. Ne gariptir ki; bu programı hazırlayan-sunan şahıslar da mutlaka birçok öğretmene öğrencilik yaptılar ve oralara gelmelerinde öğretmenlerinin de mutlaka katkıları oldu. TV kanalı sonradan özür dilemiş ama b'ade  harabü'l Basra…

Daha önceleri de defaten bahsettiğimiz gibi; maalesef öğretmenler en fazla hakarete uğrayan meslek gruplarının başında gelmektedir. Yeni amirleri “veliler” tarafından hakaret, tartaklanma; öğrenciler tarafından sövülmek hatta sınıfta vurulmak öğretmenlerimizin sıkça karşılaştığı bir durum olmaya başladı. Artık sadece erkek veliler değil; bayan veliler de idareci ve öğretmen dövmeye yeltenir oldular. Böyle giderse okullarımız; gelenin stresini attığı boks torbasına dönecek. Sendikacı Talat YAVUZ’un da yazdığı gibi; “Toplumumuzda en kolay eleştirilen kesim öğretmenlerdir. Öğretmeni eleştirmek sıradan bir iştir. Ülkemiz insanı her şeyden anlar, ancak eğitimden daha çok anlar. “Psikoloji” ve “ergen”  kavramalarını öğrendikleri günden beri, daha bir anlar oldu insanımız eğitimden…

                Öğretmen deyince, insanlarımızın aklına tatil gelir. Kar tatili, kış tatili, yaz tatili, hep tatil yaparız biz. Üç ay boyunca eve girmeden bütün dünyayı dolaşırız. Boş zamanlarımızda okula uğrar, öğrencilerin psikolojisini bozar, yine tatile çıkarız…” Özellikle yaz tatillerinde Havaii’ye, sömestr tatilinde de Dubai’ye gideriz. Christmas tatilinde genellikle İsviçre Alplerini tercih ederiz. Ne yapalım yani tatil bizim işimiz(!)…

                Geçmiş yıllarda oturmuş tatil hesaplaması yapmıştık. Yıl içerisinde herkes için ortak olan hafta sonu tatillerini, dini ve milli bayram tatillerini, diğer kamu çalışanlarının da kullandığı otuz gün yıllık izni çıktığımızda geriye 20 gün ekstra tatil kalmıştı. Yani şu; “yazın üç ay yatan meslek erbabı” olarak yaftalanan tatil esasında 20 gündür. 3 ay tatil yapan da öğretmenler değil; öğrencilerdir. Eğer devletimiz tatilin gereksiz olduğunu düşünüyorsa çalışma şartlarını yeniden belirler.

Öğretmenlik kanunlarla tanımlanmış profesyonel bir meslektir. Bugün öğretmen olmak için 4 yıllık fakülte bitirmek dahi yeterli değildir. Bunun KPSS’si var, mülakatı var. Öğretmen olunduğuna ve genel toplum zekâsının ilk yüzde beşlik dilimine de girildiğine göre, bu mesleğinin ederi, imza atmayı bilmeyenlerden de mi düşüktür ki öğretmenler sürekli aşağılanmaktadırlar.  Bugünlerde falanca kurumda yeni işe başlayan bir işçinin aylık kazancı beş bin lira civarındayken bir öğretmen, şube müdürü olduğunda bile aldığı ücret bu kadardır, neyini kıskanıyoruz bilemedim.

Maarif davamızın neferlerinin sürekli örselenmesinin kime ne yararı vardır acaba. Medyanın öğretmenlerle ve eğitimle ilgili olumsuz haberleri “insanın köpeği ısırması” kabilinden değerlendirip, haberleştirmesinin de bir sınırı olmalıdır. Kutad-gu Bilig´de Yusuf Has Hacib: “Bilgisiz kişiye, bilgisiz sıfatı yeterli bir hakarettir” der. Öğretmenlerin işi cehaletle, bilgisizlikle değil mi ki? ? Bu memlekette teröristlerce, asker ve polisten sonra en fazla şehit edilen memurlar öğretmenlerdir. Eğitim ordusu, neden bilinçli olarak etkisizleştirilmekte ve çocuk bakıcısı konumuna itilmektedir?  Hülasa, eğitim asli unsuru olan öğretmen hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir. Eğitimde başarılı olmak her şeyden önce öğrencinin, öğretmenin ve eğitim yöneticisinin motivasyonunun arttırılmasıyla doğrudan ilişkilidir. Eski yokluk günlerinde, öğretmenlerin şartları bugünlerden daha iyi olduğu için değil; bilene-bildirene yani hocaya saygı ön planda olduğu için daha başarılı sonuçlar elde edilebiliyordu. Şarkılarımızda, türkülerimizde, şiirlerimizde eli öpülesi muallimlerimiz vardı, hep.

                “Bir harf için kırk yıl köle olunuyorsa, yirmi dokuz kere kırk yıl kölesiyiz öğretmenin, öğretmenin” demiyor muydu, Ali Rıza BİNBOĞA.  Âşık Murat ÇOBANOĞLU;

 “Ana baba gibi emeği       vardır
 Ağızdır lisandır dildir       öğretmen
 Sevgisi şefkati insana yardır

 Vücuttur kanattır koldur öğretmen” demiyor muydu… Hangisini söyleyelim?

“Bir harf için kırk yıl köle demişler
Okumuş öğrenmiş hem öğretmişler
En kutsal mevkiye onlar yetmişler
Allah'ın sevgili kulu öğretmen” diyen Aşık Ayşe Çağlayan’ı mı,   Tokat Niksar Yöresinin meşhur “Öğretmene Varamadım” türküsünü mü…

“Öğretmene varamadım

Naylon çorap giyemedim

Karyolada yatamadım

Muradıma eremedim

Abum abum gız abum... 

Sebebim  sensin  abum...

Gözün kör olsun abum…”

Yoksa, kaynaklarda  Seyfettin Sığmaz’a ait olduğu belirtilen “muallim” adlı Erzurum türküsünü mü…

Penceresi cam cama muallim
Selam verdim amcama muallim
Amcam kızını vermezse muallim
Turşu kursun fincana muallim

 

Penceresi cam değil mi muallim
Boyaları ham değil mi muallim
Ellerinen gezersin muallim
Benim ki can değil mi muallim”

“Anlat Bana Öğretmenim” diyen nesillere ne oldu?

 “Anlat bana öğretmenim

Eskileri yenileri

Öğret bana öğret bana

Bir yol göster geleceğe…”

Oysa günümüzde maktulü öğretmen, katili öğrenci olan cinayetler işlenmeye başlandı. Ben bugüne kadar, en azından kendi ülkemde, öğrencisini öldürmüş bir öğretmen duymadım. Ama evladını doğramış çok anne bana duydum. Annesini babasını doğrayan genç daha da fazla. Buna rağmen aşağılanan ve saldırılan yine eğitimciler oluyor. Bu nedenle eğitim çalışanlarına yapılan saldırılarda, şikâyete gerek kalmadan direk kamu davası açılmalı ve saldırganlar ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Basınımızın, olumsuz öğretmen görüntülerini haberleştirdikleri gibi bu konuları da haberleştirmelerini, eleştirdikleri gibi çözüme dair de görüşlerini de bekleriz.  Ayrıca; yasal olmayan yollarla elde edilen görüntüler delil olmamalı, bu görüntüler yayımlanmamalı ve yayımlayanlar hakkında ağır cezalar getirilmelidir. Devlet dediğimiz yapı asıl olarak valisinden yardımcı hizmetlisine kadar memurlar topluluğu değil midir?. O halde devleti temsil edenler neden hedefe alınır acaba? Devlet adına iş yapan memurunu, devlet korumayacaksa kim koruyacak…

Mustafa Kutlu “Hesap Günü” adlı hikâyesinde İslâmi bir devlet teorisi kurar ve başı ve sonu “ADALET” olan bir devlet önerir. Öteki unsurlar çemberin neresinde olursa olsun dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir der. Bizler de öncelikle devleti temsil eden memurlara karşı, gerek vatandaş gerek basın karşısında adaleti tesis edelim.

                Es-selam.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.