pendik escort bayan
ak
Ömer Emir DOĞAN
Köşe Yazarı
Ömer Emir DOĞAN
 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE “İSLÂMBUL” REDDİYESİ

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE “İSLÂMBUL” REDDİYESİ “Özellikle ülkemizde kadına şiddet olgusunu bahane ederek aile kurumuna saldıran bir zihniyet peydah oldu. Vicdan yok, acıma hissi böyle bir şey söz konusu değil, bunlar da yok… Ve bu zihniyetin amacı kadını korumak değil, aileyi dağıtmaktır. Bunun için toplumun önüne hakikatle ilgisi olmayan bir dehşet tablosu koymaya çalışıyorlar. Mesela Türkiye’deki kadın cinayeti vakaları Avrupa ülkelerinin yarısı, dünya ortalamasının 3’te 1’i kadardır böyle de bir durum var, yani bunu da bilmenizi istiyorum. Buna rağmen ülkemizi adeta her köşesinde her an kadınların katledildiği bir yer gibi gösterme çabalarına rastlıyoruz, bu tür gayretler asla iyi niyetli değildir... Anne olan, eş olan, kız evlat olan, hepsinden önemlisi insanın yarısı olan kadına yönelik her türlü ayrımcı davranışa ve şiddete eyvallah etmedik, etmeyiz. İnsani duyarlılıkların sinsi bir şekilde istismarıyla aile kurumunun içinin boşaltılmasına ve çökertilmesine de asla izin vermeyeceğiz. Eğitimden medyaya kadar her alanda seferberlik ruhuyla aileye sahip çıkacak bir anlayışla çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bugünümüz ve geleceğimiz için aile kurumunun yaşatılmasını ve güçlendirilmesini sağlamayı en az güvenlik kadar, en az ekonomi kadar önemli görüyoruz. Aile kurumu milli varlığımızın bel kemiğidir. Büyük ve güçlü Türkiye hedefimize ulaşabilmenin en önemli şartlarından biri aile kurumunu sağlam bir şekilde ayakta tutmaktır. Aksi takdirde tıpkı omurgası çökmüş bedenin felç olması gibi aile kurumu dağılmış bir toplumun da yerle yeksan olması kaçınılmazdır. Bugün Batı toplumlarını bekleyen en büyük tehdit budur. Batı çöküyor niye? Aile diye bir kavram buralarda kalmamış, ama şimdi bizi de tehdit ediyor. Aile kurumu dağıldığında nüfus da azalmaya başlıyor. Niye ben en az üç çocuk diyorum? Bunu dememin sebebi güçlü milletler güçlü ailelerden oluşur. Güçlü aileleri kuracağız ki güçlü millet olalım. Bakın gençlerimizin evlilik yaşı giderek yukarı doğru çıkıyor. Genç yaşta maalesef evlenmiyor kızlarımız da, erkeklerimiz de. Çoğu 30’u aşkın evleniyor veyahut da çoğu evde kalıyor, böyle bir şey olur mu ya?... Hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Evlilik dışı hayat biçimi medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya, daha da vahimi özendirilmeye çalışılıyor, televizyonların birçoğunda bunun kampanyası yapılıyor, aman bunlara dikkat edelim. Aile kurumunu kökünden kurutmayı amaçlayan sembollerin önü bilinçli bir şekilde açılırken aile kurumuna sahip çıkan davranışlar küçümseniyor. Bu büyük tehlikeye hep birlikte karşı koymalıyız...”(Bkz:https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/115241/engelli-vatandaslarimizin-ve-devlet-korumasindan-yararlanmis-genclerimizin-kamu-kurumlarina-yerlestirilmesi-toreninde-yaptiklari-konusma) Yukarıdaki dört paragraf, bu ülkenin Reisi Cumhurunun konuşmasının bir bölümüdür. İsterseniz bir kez daha okuyun. Ülkenin en tepesi tarafından sorun bu kadar sarih bu kadar net teşhis edilmişken; başta hükümet destekçisi olduğu sıklıkla ifade edilen medyanın başkaca hesabı olsa gerek. Yukarıdaki cümleler, “İstanbul Sözleşmesine,” devletin tepesinden “İslâmbul Reddiyesi’dir. Lâkin; hâl böyle iken; ahvâl böyle değildir. İstanbul Sözleşmesine dokunulmasın hatta daha da şedit uygulansın diye sözüm ona bu muhafazakâr(!) medya başta olmak üzere tekmili birden kadına şiddet haberi yapıyor. Eğer o gün yeni bir cinayet yoksa eski cinayet haberleri ya da mahkeme süreci haberleştiriliyor. Bî haber olmamak için, her gün haberleri dinliyoruz. Fakat haberlerin dilinden nefret eder oldum. Tv kanalları, aralarında nikâh bağı olmayan kadın-erkek haberlerini; "sevgilisi", "erkek arkadaşı", "kız arkadaşı" basitliğinde; (örfte, dinde-diyanette yeri olmamasına rağmen) vererek, hem meşrulaştırıyor hem de haberlerin ahlak anlayışını topluma empoze ediyorlar. Haberlerinin diline dikkat ettiniz mi, “annesinin erkek arkadaşı”, “birlikte yaşadığı erkek tarafından” gibi nitelendirmelerle haberler veriliyor. İstiyorlar ki kendi midelerine sığan tüm toplumun midesine sığsın.  Reklamlarda faizsiz dememek için, "yüzde sıfır faiz" dedikleri gibi... Haberler sanki ülkemizin yaşanmaz bir yer olduğunu göstermek için yapılıyor. Kadın cinayetleri, İstanbul Sözleşmesi, 6284, taciz, tecavüz, işkence, kaçırılan kadınlar, zina-fuhuş, hırsızlık, soygun… Neden her pislik bu kadar arttı, bize ne oldu, neden bu haldeyiz, biz nerede yanlış yaptık? Önce buradan başlamamız gerekmez mi? Birileri bilerek ya da bilmeyerek ülkemizi sosyal patlamaya sürüklüyor. Ve çözüm olarak cezaların daha da arttırılması dillendiriliyor.  Cezalar arttırılınca da cinayetler daha da artıyor. Konuyla ilgili olarak içerisinde sosyologlar, din adamları gibi tüm kesimlerin yer aldığı MİLLİ BİR KONGRE düzenlenebilir belki. Bu iş üç beş kanalın haberlerine havale edilemez. Haberciler, iş yapayım derken, katillerin reklamını da yapıyorlar. Yahu cinayet işlemeyi göze alan cani, senin ağır cezanı ipler mi be... Bize başka çözümler lazım. TV'lerin çözümleri, çözüm olmaktan çok uzak. Haberlerde sürekli kadın cinayetleri haberleştirilerek aynı zamanda kadınlardan 4-5 kat daha fazla cinayete kurban giden erkek cinayetleri de maksatlı olarak perdeleniyor. “Dünyada günde takriben 137 kadın öldürülüyorken yine takriben günde 3000 erkek cinayetlere kurban gidiyor. Ülkemizde yılda takriben 2000-2500 kişi öldürülüyor ve bunun yüzde 80-90’ ı erkek. Sadece kadınlar ölmüyor. Katilleri kadın üzerinden kategorize etmeyin.” (Bkz: “Katilleri Kadın Üzerinden Kategorize Etmeyin.” Mehmet GÜLSEVER, dogruhaber.com.tr) Tehlikenin farkında olan DİLİPAK; “Aslında bugün gelinen nokta itibarı ile “İstanbul Sözleşmesi” İstanbul sözleşmesinden daha fazla bir şey ifade ediyor. Kötü gidişin bir “Marka”sı haline geldi. Adeta savrulmaya karşı direnenler için bir cepheye dönüştü. Ve bir uyanışa vesile oldu. Bu konu sadece “İstanbul sözleşmesi” ile ilgili değil onu bilelim, yediğiniz, içtiğiniz, kozmetik, tekstil, eğitim, spor, media, hayat tarzı gibi her alanda karşımıza çıkıyor. Dizi filmler, media dili, reklam dili. Aptamil’in reklamında patladı bu olay. Şeytan 4 koldan saldırıyor. Ve toplumun sadece dindar değil, giderek her kesiminde bir uyanış, direniş başladı,” diyor. (Bkz: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/icinizdeki-akpliler-30757.html) Prof. Dr.Sefa Saygılı ise; “Gezi kalkışması, dalga dalga yayılırken söylenen bir söz her şeyi özetliyordu: “Mesele iki ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?” şimdi de feministler aynı nakaratı tekrarlıyorlar; Mesele “KADIN HAKLARI” değil, sen hâlâ anlamadın mı?” sözleriyle tüm kesimleri uyarıyor. (Bkz:https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/sefa-saygili/mesele-kadin-haklari-degil-sen-hala-anlamadin-mi-30669.html)   D E V A M            E D E C E K… Es-selam.
Ekleme Tarihi: 24 Ocak 2023 - Salı

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE “İSLÂMBUL” REDDİYESİ

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE “İSLÂMBUL” REDDİYESİ

“Özellikle ülkemizde kadına şiddet olgusunu bahane ederek aile kurumuna saldıran bir zihniyet peydah oldu. Vicdan yok, acıma hissi böyle bir şey söz konusu değil, bunlar da yok… Ve bu zihniyetin amacı kadını korumak değil, aileyi dağıtmaktır. Bunun için toplumun önüne hakikatle ilgisi olmayan bir dehşet tablosu koymaya çalışıyorlar. Mesela Türkiye’deki kadın cinayeti vakaları Avrupa ülkelerinin yarısı, dünya ortalamasının 3’te 1’i kadardır böyle de bir durum var, yani bunu da bilmenizi istiyorum. Buna rağmen ülkemizi adeta her köşesinde her an kadınların katledildiği bir yer gibi gösterme çabalarına rastlıyoruz, bu tür gayretler asla iyi niyetli değildir...

Anne olan, eş olan, kız evlat olan, hepsinden önemlisi insanın yarısı olan kadına yönelik her türlü ayrımcı davranışa ve şiddete eyvallah etmedik, etmeyiz. İnsani duyarlılıkların sinsi bir şekilde istismarıyla aile kurumunun içinin boşaltılmasına ve çökertilmesine de asla izin vermeyeceğiz. Eğitimden medyaya kadar her alanda seferberlik ruhuyla aileye sahip çıkacak bir anlayışla çalışmalarımızı yürüteceğiz. Bugünümüz ve geleceğimiz için aile kurumunun yaşatılmasını ve güçlendirilmesini sağlamayı en az güvenlik kadar, en az ekonomi kadar önemli görüyoruz.

Aile kurumu milli varlığımızın bel kemiğidir. Büyük ve güçlü Türkiye hedefimize ulaşabilmenin en önemli şartlarından biri aile kurumunu sağlam bir şekilde ayakta tutmaktır. Aksi takdirde tıpkı omurgası çökmüş bedenin felç olması gibi aile kurumu dağılmış bir toplumun da yerle yeksan olması kaçınılmazdır. Bugün Batı toplumlarını bekleyen en büyük tehdit budur. Batı çöküyor niye? Aile diye bir kavram buralarda kalmamış, ama şimdi bizi de tehdit ediyor. Aile kurumu dağıldığında nüfus da azalmaya başlıyor. Niye ben en az üç çocuk diyorum? Bunu dememin sebebi güçlü milletler güçlü ailelerden oluşur. Güçlü aileleri kuracağız ki güçlü millet olalım.

Bakın gençlerimizin evlilik yaşı giderek yukarı doğru çıkıyor. Genç yaşta maalesef evlenmiyor kızlarımız da, erkeklerimiz de. Çoğu 30’u aşkın evleniyor veyahut da çoğu evde kalıyor, böyle bir şey olur mu ya?... Hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor. Evlilik dışı hayat biçimi medya aracılığıyla meşrulaştırılmaya, daha da vahimi özendirilmeye çalışılıyor, televizyonların birçoğunda bunun kampanyası yapılıyor, aman bunlara dikkat edelim. Aile kurumunu kökünden kurutmayı amaçlayan sembollerin önü bilinçli bir şekilde açılırken aile kurumuna sahip çıkan davranışlar küçümseniyor. Bu büyük tehlikeye hep birlikte karşı koymalıyız...”(Bkz:https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/115241/engelli-vatandaslarimizin-ve-devlet-korumasindan-yararlanmis-genclerimizin-kamu-kurumlarina-yerlestirilmesi-toreninde-yaptiklari-konusma)

Yukarıdaki dört paragraf, bu ülkenin Reisi Cumhurunun konuşmasının bir bölümüdür. İsterseniz bir kez daha okuyun. Ülkenin en tepesi tarafından sorun bu kadar sarih bu kadar net teşhis edilmişken; başta hükümet destekçisi olduğu sıklıkla ifade edilen medyanın başkaca hesabı olsa gerek. Yukarıdaki cümleler, “İstanbul Sözleşmesine,” devletin tepesinden “İslâmbul Reddiyesi’dir. Lâkin; hâl böyle iken; ahvâl böyle değildir. İstanbul Sözleşmesine dokunulmasın hatta daha da şedit uygulansın diye sözüm ona bu muhafazakâr(!) medya başta olmak üzere tekmili birden kadına şiddet haberi yapıyor. Eğer o gün yeni bir cinayet yoksa eski cinayet haberleri ya da mahkeme süreci haberleştiriliyor. Bî haber olmamak için, her gün haberleri dinliyoruz. Fakat haberlerin dilinden nefret eder oldum. Tv kanalları, aralarında nikâh bağı olmayan kadın-erkek haberlerini; "sevgilisi", "erkek arkadaşı", "kız arkadaşı" basitliğinde; (örfte, dinde-diyanette yeri olmamasına rağmen) vererek, hem meşrulaştırıyor hem de haberlerin ahlak anlayışını topluma empoze ediyorlar. Haberlerinin diline dikkat ettiniz mi, “annesinin erkek arkadaşı”, “birlikte yaşadığı erkek tarafından” gibi nitelendirmelerle haberler veriliyor. İstiyorlar ki kendi midelerine sığan tüm toplumun midesine sığsın.  Reklamlarda faizsiz dememek için, "yüzde sıfır faiz" dedikleri gibi...

Haberler sanki ülkemizin yaşanmaz bir yer olduğunu göstermek için yapılıyor. Kadın cinayetleri, İstanbul Sözleşmesi, 6284, taciz, tecavüz, işkence, kaçırılan kadınlar, zina-fuhuş, hırsızlık, soygun… Neden her pislik bu kadar arttı, bize ne oldu, neden bu haldeyiz, biz nerede yanlış yaptık? Önce buradan başlamamız gerekmez mi? Birileri bilerek ya da bilmeyerek ülkemizi sosyal patlamaya sürüklüyor. Ve çözüm olarak cezaların daha da arttırılması dillendiriliyor.  Cezalar arttırılınca da cinayetler daha da artıyor. Konuyla ilgili olarak içerisinde sosyologlar, din adamları gibi tüm kesimlerin yer aldığı MİLLİ BİR KONGRE düzenlenebilir belki. Bu iş üç beş kanalın haberlerine havale edilemez. Haberciler, iş yapayım derken, katillerin reklamını da yapıyorlar. Yahu cinayet işlemeyi göze alan cani, senin ağır cezanı ipler mi be... Bize başka çözümler lazım. TV'lerin çözümleri, çözüm olmaktan çok uzak.

Haberlerde sürekli kadın cinayetleri haberleştirilerek aynı zamanda kadınlardan 4-5 kat daha fazla cinayete kurban giden erkek cinayetleri de maksatlı olarak perdeleniyor. “Dünyada günde takriben 137 kadın öldürülüyorken yine takriben günde 3000 erkek cinayetlere kurban gidiyor. Ülkemizde yılda takriben 2000-2500 kişi öldürülüyor ve bunun yüzde 80-90’ ı erkek. Sadece kadınlar ölmüyor. Katilleri kadın üzerinden kategorize etmeyin.” (Bkz: “Katilleri Kadın Üzerinden Kategorize Etmeyin.” Mehmet GÜLSEVER, dogruhaber.com.tr)

Tehlikenin farkında olan DİLİPAK; “Aslında bugün gelinen nokta itibarı ile “İstanbul Sözleşmesi” İstanbul sözleşmesinden daha fazla bir şey ifade ediyor. Kötü gidişin bir “Marka”sı haline geldi. Adeta savrulmaya karşı direnenler için bir cepheye dönüştü. Ve bir uyanışa vesile oldu. Bu konu sadece “İstanbul sözleşmesi” ile ilgili değil onu bilelim, yediğiniz, içtiğiniz, kozmetik, tekstil, eğitim, spor, media, hayat tarzı gibi her alanda karşımıza çıkıyor. Dizi filmler, media dili, reklam dili. Aptamil’in reklamında patladı bu olay.

Şeytan 4 koldan saldırıyor. Ve toplumun sadece dindar değil, giderek her kesiminde bir uyanış, direniş başladı,” diyor. (Bkz: https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/icinizdeki-akpliler-30757.html)

Prof. Dr.Sefa Saygılı ise; “Gezi kalkışması, dalga dalga yayılırken söylenen bir söz her şeyi özetliyordu: “Mesele iki ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?” şimdi de feministler aynı nakaratı tekrarlıyorlar; Mesele “KADIN HAKLARI” değil, sen hâlâ anlamadın mı?” sözleriyle tüm kesimleri uyarıyor. (Bkz:https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/sefa-saygili/mesele-kadin-haklari-degil-sen-hala-anlamadin-mi-30669.html)

 

D E V A M            E D E C E K…

Es-selam.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.