pendik escort bayan
ak

İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi (k.s.)

08.10.2014 - 20:55, Güncelleme: 08.10.2014 - 20:55
 

İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi (k.s.)

1880 tarihinde Sivas’ta dünyaya gelmiştir. Ecdâdı, Kabe’nin örtüsünün değişimi ve bakımı ile uğraştığından dolayı İhramcılar diye anılır. Bu nedenle İsmail Toprak’a, İhramcızâde de deniliyor..

1880 tarihinde Sivas’ta dünyaya gelmiştir. Ecdâdı, Kabe’nin örtüsünün değişimi ve bakımı ile uğraştığından dolayı İhramcılar diye anılır. Bu nedenle İsmail Toprak’a, İhramcızâde de deniliyor..       Sivaslı büyük şeyh İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, dünyayı kaplayan madde hükümranlığına eylemleriyle isyan eden, baş kaldıran bir Allah dostu. Sevgiyi ömrüne şiar edinmiş, bu kuvvetle yüz binlerin uyanışına vesile olmuş Allah aşığı. Yaşam giyim ve kuşamıyla içimizden biri. Ama, mana kanatlarıyla ötelerde dolaşan bir Zülcenaheyn. Fırtınalı dönemin çilekeş insanı. "Tüm manevi değerlerimiz harap oldu" dediğimiz anda dirilişi gerçekleştiren sevgi sağanağı. Ve Sivas'tan dünyaya yayılan ışık…     Doğumu H. 1306 - M. 1880 tarihinde Sivas'ın Örtülüpınar mahallesinde gerçekleşir. Babası Hüseyin Hüsnü Bey Sivas'ta kolağasıdır. Halk arasında Nilli Hatun diye maruf olan annesi Ayşe Hanım zamanın Nakşibendi büyüklerinden Seyyid Mustafa Haki Efendiye intisaplı Medineli bir seyyidedir. Ayşe Hanım subay olan birinci eşinin vefatından sonra İhramcızadelerden Hüseyin Hüsnü Bey ile evlenir. İsmail Hakkı Toprak Efendi uzun müddet evladı olmayan Ayşe Hanıma Cenab-ı Allah'ın bu evlilikten ihsan ettiği tek evlattır.   Bu konuyla alakalı diğer bir rivayet de şöyledir:   Evlat hasreti çeken Ayşe Hanım bir tavsiye üzerine Ravza-ı Mutahharada Cenab-ı Hak'ka münaacatta bulunmuş ve ardından İsmail Hakkı Toprak Efendi dünyaya gelmiştir. Söz konusu rivayet İsmail Hakkı Efendinin şiirlerine de yansımıştır. "Validem merhume açmıştı bize kutlu fal / Ravza-i pak'i ziyarette demişti ey Kerimü'l Müte'al / Bu Habib'in hürmetine ver bana bir ferzend'i bi-melal / Andan aldığı libası bunda iksar olmuşuz."   Tahsili... Aslen Buharalı olan ecdadı Beytullahın emniyetinin yanı sıra Kâbe örtüsünün değişim ve bakım hizmetiyle meşgul olduklarından dolayı "ihramcılar" diye anılmıştır. Bu yüzden kendilerine de İhramcızade denilmiştir. Sivas Çifte minaredeki ilk tahsilinden sonra rüştiyeyi bitirmiş ardından medrese tahsilini aynı yerde bulunan Şifaiyye medresesinde yapmıştır. Arapça ve Farsça'ya ana dili gibi vakıf olan İsmail Hakkı Efendi, kendilerini ilmi sahada, bilhassa dini ilimlerde yetiştirmiştir. Tahsilinin ardından askerlik görevini kurtuluş savaşı yıllarında kol komutanı olarak maiyetindekilerle birlikte Suşehri'ne cephane taşımak suretiyle yerine getirmiştir.   Daha çocukluğunda bazı manevi haller zuhur eden ve bu yüzden bir arayış içine giren İsmail Hakkı Toprak Efendi, ilk olarak Sivas'ta bulunan Kadiri büyüklerinden Arap şeyh ile Halveti Mür Ali Baba'ya bir rivayete göre 5, diğer rivayete göre ise 12 sene hizmet etmiştir. İsmail Hakkı Efendinin ilk mürşidi sayılabilecek Arap şeyhinin "Evladım senin nasibin bizden değil" diyerek bir nevi izin vermesi üzerine İsmail Hakkı Efendi validelerinin de katıldığı bir gurup ile birlikte Tokat'a gitmiş, orada Seyyid Mustafa Haki Efendiyle tanışarak tam bir teslimiyet içinde tasavvufi aleme girmiştir. Seyyid Mustafa Haki Efendi ihvanı ile sohbet ederken huzura giren İsmail Hakkı efendiye; "Siz hacı hanımın oğlu musunuz" diye sorduklarında "Evet efendim" cevabını verebilmişler. Olan o, bir anda olmuş... ardından hemen intisap ederek tasavvuf ilmini tam manasıyla tahsile başlayan İsmail Hakkı Efendi o tanışma anında zuhur eden manevi hal ve heyecanını sonradan çeşitli sohbetlerinde "O heyecanı tarif edemem. Efendim bana o soruyu sorarken ellerimin yeşil bir renk aldığını gördüm, işte o anda manevi bir haz hissetim. Gözüm, elim mürşidim oldu. Ben o oldum o ben oldu, bana bir nazar etti ki ne olduğunu bilemedim." diye nakletmiştir.   İsmail Hakkı Efendi intisabı vesilesiyle Tokat'tan ayrılmayarak inhisar dairesinde müskirat memurluğuna başlamıştır. 1908'de Mürşidi Mustafa Haki'nin Tokat Mebusu olarak İstanbul'a gitmelerinden sonra kendileri de Sivas'a Düyun-ı Umumiye memuru olarak dönmüştür. Bir süre sonra Düyun-ı Umumiye memurluğunun kaldırılması sebebiyle tekrar inhisar memurluğuna geçmiş, Zara'nın Çarhı tuzlasına bağlı Cedit tuzlasında müdürlük yapmıştır. Bu görevinde 1931 yılına kadar çalışmış ve aynı senenin temmuz ayında kendi isteği ile emekli olmuştur. Ayrıca Ordu - Koyulhisar - Suşehri arasında postacılık yapmalarından dolayı da halk arasında "Emanetçi baba" diye tanınmıştır.   Bu arada Seyyid Mustafa Haki Efendi İstanbul'a yerleşmiş, bir süre sonra da vefat etmiştir. İsmail Hakkı Efendi, mürşidi Seyyid Mustafa Haki Efendinin vefatından sonra Sivaslı Hacı Mustafa Taki Efendiye intisap etmiştir. Mustafa Taki'nin ahirete intikalinden sonra (1925) irşad görevi kendilerine verilmiştir. İsmail Hakkı Efendi irşad görevini 1969 yılına kadar sürdürmüştür. İhramcızade hazretleri bir çok İslam büyüğü yetiştirmiştir. Her birisi Türkiye'nin farklı bölgelerinde hizmetlerine devam ederek, on binlerce insanın uyanışına vesile olmuşlardır. Yetiştirmiş olduğu bu "Maneviyat erleri"nin başında; Bünyamin Efendi (kuddise sirruh.), Hulusi Efendi (kuddise sirruh), Hafız Hakkı Efendi (kuddise sirruh), İbrahim Efendi (kuddise sirruh), Nûri Efendi (kuddise sirruh), Kiraz Hocaefendi (kuddise sirruh) gibi isimleri sayabiliriz. İslam'ı gerçek mahiyetiyle yaşayan mensuplarını bu yolda tevazu ve yokluk mektebinde yetiştiren, insanlığa imanın sevgiden geçtiğini öğreten İhramcızade İsmail Hakkı Efendi 02.08.1969 cumartesi günü sabah saat 9 sıralarında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Cenaze namazı Sivas Paşa camiinde kılınmıştır. Emaneti sahibine teslim eden "Emanetçi baba" kalabalık bir cemaatin iştirak ettiği cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine Sivas Ulu Camiinin avlusuna defnedilmiştir. Geride bir ahşap ev, üzerinden çıkan 46 lira ve gözü yaşlı binlerce ihvan ve daha da önemlisi büyük bir yol bırakmıştır.   Hayatından kesitler.. Sünnet-i Rasulullah'a sıkı bir şekilde bağlı Efal-i Rasulü işlemeye daima gayret gösterirdi. Muhabbet ve hürmetinden dolayı Rasulullahın adını abdestsiz anmamaya çalışırdı. Bir gün ihvanlardan birisine adını sorar o da cevap olarak "İsmim Muhammed efendim" deyince İsmail Toprak Efendi; "Allah'ını seversen sus, abdestimizi tazeleyelim ondan sonra adınızı söylersiniz." buyurarak Peygamber Efendimizin ismine olan hürmetini izhar etmiştir.   Bizzat Kur'an okumayı sevdiği gibi okunmasını da çok isterdi. Bu sebepten hafızlara çok hürmet ederdi. Hafızlar gelince ayağa kalkıp karşılar, onları baş köşeye alırdı. Özellikle görev amacıyla bir camide bir köyde imam olmak isteyen hafızlara ve hoca efendilere yardımcı olur, onlara imkanı nispetinde yardım ederdi. Bir defasında Konya'dan Sivas'a Ramazan müddetince imam olmak üzere vazifeye talip olan bir hafız gelir. Ücretini İsmail Hakkı Toprak Efendi bizzat kendi vererek evinde ramazan müddetince ihvanlara teravih kıldırmasına müsaade ederler. Ancak Sivaslı bazı hafızların "Bu kadar kavi hafız varken İhramcızade neden bu hafıza ehemmiyet veriyor" sualine binaen İsmail Hakkı Toprak Efendi "Kardeşlerim bu hafızımız Mevlana'nın memleketi Konya'dan gelmiştir. Biz bu kardeşimize yardımcı olmazsak Mevlana bize gücenmez mi?" diyerek latif ve manidar bir cevap vermişlerdir. Hafız yetiştirilmesi maksadıyla Sivas Ulu camiinde yatılı Kur'an Kursu açılmasına vesile olmuştur. Ayrıca Sivas İmam Hatip Lisesinin kurucularındandır.   Namaz hususunda çok titiz davranırdı. "Kardeşlerim ömrümüz memuriyette geçti, nafilelerimizi bile terk etmedik" buyururlardı. Beş vakit namazını daima cemaatle eda ederdi. Özellikle öğle ve ikindi namazlarını Ulu Camiinde kılardı. Sünnetleri devamlı minberin yanında eda eder, namaz vakitlerinden mutlaka yarım saat önce camiye gelirdi. Sabah namazının farzında genellikle imam olduğu vakitler cehren kıraatte birinci rekatta Fatihadan sonra "A'la" suresini, ikinci rekatta zammı sure olarak "Şems" suresini okurlardı. Ayrıca teheccüt, istihare, işrak, kuşluk ve evvabin namazlarını kılar, ihvanlarına da tavsiye ederdi. Vefatı sırasında son sözlerinin "Namazınızı kılın" olması namaza gösterdiği önemi anlatması bakımından önemlidir.   Engin hoş görüsüyle çevresine örnek olur, kendisine başkasını şikayete geleni, "Kardeşlerim o zat Allah'ın kulluğundan mı çıktı?" diyerek sosyal hayatın ahenginin müsamaha ve hoşgörüyle mümkün olacağını telkin ederdi. Muhabbet gözüyle bakmayı tavsiye eder "Muhabbet gözüyle bakan noksan görmez" derdi. Sigara içilmesini maddi ve manevi zararları ve israf olması dolayısıyla hoşgörmez, içenler için "Ya bizi terk eder ya da sigarayı terk eder" derdi.   İsmail Hakkı Efendinin mensup olduğu tarikatı "Nakşi, Halidi, Haki" şeklinde açıkladığı için bu adla tesmiye olunmuştur. Tarikatte zahiri hallere itibar etmez, rüya ile meşgul olmaz, öze inmeyi istikametin düzgün olmasını isterdi. Tarikatte istikamet düzgünlüğünün şeriatla mümkün olabileceğini söylerdi. Şeriat ve Tarikat hakkındaki düşüncelerini "Şeriatı gözetmeyenin Tarikatı olmaz", "Evveli şeriat, ortası şeriat, ahiri yine şeriat" şeklinde dile getirmişlerdir.   İsmail Hakkı Toprak Efendi her sohbetinde Tokatlı Mustafa Haki Efendiden bahseder, bütün manevi varlığın onda olduğunu söyler ve kendisini yetiştiren o zatı her fırsatta gözyaşlarıyla anar, hatıralarını ihvanlara naklederdi. Mürşidinin akraba ve evlatlarına hürmet ettiği gibi aynı zamanda o muhabbeti şeyhinin memleketi olan Tokat'tan gelen misafirlere de göstermiştir. Tokatlılara mürşidine hürmeten ayrı bir muamelede bulunur, onlar gelince   "Tokat bir dağ içinde Gölü bardağ içinde Tokattan yar sevenin Yüreği yağ içinde" türküsünü okur hüzünlenirlerdi. Ayrılık günlerinde bir hasret ve muhabbet ifadesi olarak "Fırsat elde iken sarmadım yari / Beni öldürmeli döğmeli değil..." türküsünü sık sık tekrar ettirir, etrafındakilere bir nevi ikaz mahiyetinde kendini örnek vererek "Fırsat var iken yari sarmadık, hayatta iken mürşidimizin kıymetini bilemedik" buyururlardı.   Sohbete çok önem verirlerdi. İhramcızade sohbete çok önem verirdi. İhvanlarına "Bizim tarikatımız sohbet üzere kurulmuştur" diyerek  onlarla sohbet eder ve sohbetlere devamlarını sağlamaya çalışırdı. Sohbetlere yaz kış devam edilirdi. Kışın sohbetler çoğunlukla çorapçı handaki vekalede bazende devlethanede yapılırdı. Yazları ise sohbet için Yılankırkan, Tekke önü ve Kepenk suyu civarına sahraya gidilirdi. Sahra tasavvufi bir terim olarak "ruhani alem" manasına gelmektedir. Bu bakımdan İsmail Hakkı efendi açık havada tabiatın derinliğini seyrederek hoş bir sohbet ortamı oluşturmak, aşk ve muhabbet dolu zamanlar geçirmek gayesiyle mevsim şartları müsait olduğu zamanlarda sık sık sahraya giderlerdi. Sohbetlerde dini-tasavvufi ilahiler okunur, sakilerin semaverde yaptıkları çaylar kıtlama usülü içilirdi. İhramcızade İsmail Efendi bir sohbet esnasında murakebeye dalıp yaklaşık yarım saat sonra başını kaldırarak etrafındaki ihvanları tek tek gözden geçirdikten sonra "Kardeşlerim o gün bu gün, el eleyiz. Sizler de Ashab-ı Rasulullah'ın sohbet faziletine nail olan kimselersiniz, bize de ihsan olarak Rasulullah'a ve Allah'a kurbiyyet verildi" buyurdular. İhramcızade hazretleri murakabeyi sever "Sükutumuzu anlamayan sohbetimizi hiç anlayamaz" der ve eklerdi "Söz ile olsaydı bu işi herkese söylerdik" bazende "Uzaktan yakından geliyorsunuz. Alamazsanız size ayıp veremezsek bize ayıp" buyururlardı.     Sözleri..   Siz birbirinizi Allah için severseniz gayretullah zuhur eder,Allah hepinizi sever. Şeriatı gözetin. Şeriatı olmayanın tarikatı olmaz. Bizim sülbümüzden gelen değil, bizim yolumuzdan giden evladımızdır. İhvanlık bir dağı delmek kadar zor, bir sigara kağıdını iğne ile delmek kadar kolaydır. Himmetin bir zamanı vardır.                                     Muştu dergisinden alıntıdır…
1880 tarihinde Sivas’ta dünyaya gelmiştir. Ecdâdı, Kabe’nin örtüsünün değişimi ve bakımı ile uğraştığından dolayı İhramcılar diye anılır. Bu nedenle İsmail Toprak’a, İhramcızâde de deniliyor..

1880 tarihinde Sivas’ta dünyaya gelmiştir. Ecdâdı, Kabe’nin örtüsünün değişimi ve bakımı ile uğraştığından dolayı İhramcılar diye anılır. Bu nedenle İsmail Toprak’a, İhramcızâde de deniliyor..

 

 

 

Sivaslı büyük şeyh İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, dünyayı kaplayan madde hükümranlığına eylemleriyle isyan eden, baş kaldıran bir Allah dostu. Sevgiyi ömrüne şiar edinmiş, bu kuvvetle yüz binlerin uyanışına vesile olmuş Allah aşığı. Yaşam giyim ve kuşamıyla içimizden biri. Ama, mana kanatlarıyla ötelerde dolaşan bir Zülcenaheyn. Fırtınalı dönemin çilekeş insanı. "Tüm manevi değerlerimiz harap oldu" dediğimiz anda dirilişi gerçekleştiren sevgi sağanağı. Ve Sivas'tan dünyaya yayılan ışık…  

 

Doğumu H. 1306 - M. 1880 tarihinde Sivas'ın Örtülüpınar mahallesinde gerçekleşir. Babası Hüseyin Hüsnü Bey Sivas'ta kolağasıdır. Halk arasında Nilli Hatun diye maruf olan annesi Ayşe Hanım zamanın Nakşibendi büyüklerinden Seyyid Mustafa Haki Efendiye intisaplı Medineli bir seyyidedir. Ayşe Hanım subay olan birinci eşinin vefatından sonra İhramcızadelerden Hüseyin Hüsnü Bey ile evlenir. İsmail Hakkı Toprak Efendi uzun müddet evladı olmayan Ayşe Hanıma Cenab-ı Allah'ın bu evlilikten ihsan ettiği tek evlattır.

 

Bu konuyla alakalı diğer bir rivayet de şöyledir:

 

Evlat hasreti çeken Ayşe Hanım bir tavsiye üzerine Ravza-ı Mutahharada Cenab-ı Hak'ka münaacatta bulunmuş ve ardından İsmail Hakkı Toprak Efendi dünyaya gelmiştir. Söz konusu rivayet İsmail Hakkı Efendinin şiirlerine de yansımıştır. "Validem merhume açmıştı bize kutlu fal / Ravza-i pak'i ziyarette demişti ey Kerimü'l Müte'al / Bu Habib'in hürmetine ver bana bir ferzend'i bi-melal / Andan aldığı libası bunda iksar olmuşuz."

 

Tahsili...

Aslen Buharalı olan ecdadı Beytullahın emniyetinin yanı sıra Kâbe örtüsünün değişim ve bakım hizmetiyle meşgul olduklarından dolayı "ihramcılar" diye anılmıştır. Bu yüzden kendilerine de İhramcızade denilmiştir. Sivas Çifte minaredeki ilk tahsilinden sonra rüştiyeyi bitirmiş ardından medrese tahsilini aynı yerde bulunan Şifaiyye medresesinde yapmıştır. Arapça ve Farsça'ya ana dili gibi vakıf olan İsmail Hakkı Efendi, kendilerini ilmi sahada, bilhassa dini ilimlerde yetiştirmiştir. Tahsilinin ardından askerlik görevini kurtuluş savaşı yıllarında kol komutanı olarak maiyetindekilerle birlikte Suşehri'ne cephane taşımak suretiyle yerine getirmiştir.

 

Daha çocukluğunda bazı manevi haller zuhur eden ve bu yüzden bir arayış içine giren İsmail Hakkı Toprak Efendi, ilk olarak Sivas'ta bulunan Kadiri büyüklerinden Arap şeyh ile Halveti Mür Ali Baba'ya bir rivayete göre 5, diğer rivayete göre ise 12 sene hizmet etmiştir. İsmail Hakkı Efendinin ilk mürşidi sayılabilecek Arap şeyhinin "Evladım senin nasibin bizden değil" diyerek bir nevi izin vermesi üzerine İsmail Hakkı Efendi validelerinin de katıldığı bir gurup ile birlikte Tokat'a gitmiş, orada Seyyid Mustafa Haki Efendiyle tanışarak tam bir teslimiyet içinde tasavvufi aleme girmiştir. Seyyid Mustafa Haki Efendi ihvanı ile sohbet ederken huzura giren İsmail Hakkı efendiye; "Siz hacı hanımın oğlu musunuz" diye sorduklarında "Evet efendim" cevabını verebilmişler. Olan o, bir anda olmuş... ardından hemen intisap ederek tasavvuf ilmini tam manasıyla tahsile başlayan İsmail Hakkı Efendi o tanışma anında zuhur eden manevi hal ve heyecanını sonradan çeşitli sohbetlerinde "O heyecanı tarif edemem. Efendim bana o soruyu sorarken ellerimin yeşil bir renk aldığını gördüm, işte o anda manevi bir haz hissetim. Gözüm, elim mürşidim oldu. Ben o oldum o ben oldu, bana bir nazar etti ki ne olduğunu bilemedim." diye nakletmiştir.

 

İsmail Hakkı Efendi intisabı vesilesiyle Tokat'tan ayrılmayarak inhisar dairesinde müskirat memurluğuna başlamıştır. 1908'de Mürşidi Mustafa Haki'nin Tokat Mebusu olarak İstanbul'a gitmelerinden sonra kendileri de Sivas'a Düyun-ı Umumiye memuru olarak dönmüştür. Bir süre sonra Düyun-ı Umumiye memurluğunun kaldırılması sebebiyle tekrar inhisar memurluğuna geçmiş, Zara'nın Çarhı tuzlasına bağlı Cedit tuzlasında müdürlük yapmıştır. Bu görevinde 1931 yılına kadar çalışmış ve aynı senenin temmuz ayında kendi isteği ile emekli olmuştur. Ayrıca Ordu - Koyulhisar - Suşehri arasında postacılık yapmalarından dolayı da halk arasında "Emanetçi baba" diye tanınmıştır.

 

Bu arada Seyyid Mustafa Haki Efendi İstanbul'a yerleşmiş, bir süre sonra da vefat etmiştir. İsmail Hakkı Efendi, mürşidi Seyyid Mustafa Haki Efendinin vefatından sonra Sivaslı Hacı Mustafa Taki Efendiye intisap etmiştir. Mustafa Taki'nin ahirete intikalinden sonra (1925) irşad görevi kendilerine verilmiştir. İsmail Hakkı Efendi irşad görevini 1969 yılına kadar sürdürmüştür. İhramcızade hazretleri bir çok İslam büyüğü yetiştirmiştir. Her birisi Türkiye'nin farklı bölgelerinde hizmetlerine devam ederek, on binlerce insanın uyanışına vesile olmuşlardır. Yetiştirmiş olduğu bu "Maneviyat erleri"nin başında; Bünyamin Efendi (kuddise sirruh.), Hulusi Efendi (kuddise sirruh), Hafız Hakkı Efendi (kuddise sirruh), İbrahim Efendi (kuddise sirruh), Nûri Efendi (kuddise sirruh), Kiraz Hocaefendi (kuddise sirruh) gibi isimleri sayabiliriz.

İslam'ı gerçek mahiyetiyle yaşayan mensuplarını bu yolda tevazu ve yokluk mektebinde yetiştiren, insanlığa imanın sevgiden geçtiğini öğreten İhramcızade İsmail Hakkı Efendi 02.08.1969 cumartesi günü sabah saat 9 sıralarında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Cenaze namazı Sivas Paşa camiinde kılınmıştır. Emaneti sahibine teslim eden "Emanetçi baba" kalabalık bir cemaatin iştirak ettiği cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine Sivas Ulu Camiinin avlusuna defnedilmiştir. Geride bir ahşap ev, üzerinden çıkan 46 lira ve gözü yaşlı binlerce ihvan ve daha da önemlisi büyük bir yol bırakmıştır.

 

Hayatından kesitler..

Sünnet-i Rasulullah'a sıkı bir şekilde bağlı Efal-i Rasulü işlemeye daima gayret gösterirdi. Muhabbet ve hürmetinden dolayı Rasulullahın adını abdestsiz anmamaya çalışırdı. Bir gün ihvanlardan birisine adını sorar o da cevap olarak "İsmim Muhammed efendim" deyince İsmail Toprak Efendi; "Allah'ını seversen sus, abdestimizi tazeleyelim ondan sonra adınızı söylersiniz." buyurarak Peygamber Efendimizin ismine olan hürmetini izhar etmiştir.

 

Bizzat Kur'an okumayı sevdiği gibi okunmasını da çok isterdi. Bu sebepten hafızlara çok hürmet ederdi. Hafızlar gelince ayağa kalkıp karşılar, onları baş köşeye alırdı. Özellikle görev amacıyla bir camide bir köyde imam olmak isteyen hafızlara ve hoca efendilere yardımcı olur, onlara imkanı nispetinde yardım ederdi. Bir defasında Konya'dan Sivas'a Ramazan müddetince imam olmak üzere vazifeye talip olan bir hafız gelir. Ücretini İsmail Hakkı Toprak Efendi bizzat kendi vererek evinde ramazan müddetince ihvanlara teravih kıldırmasına müsaade ederler. Ancak Sivaslı bazı hafızların "Bu kadar kavi hafız varken İhramcızade neden bu hafıza ehemmiyet veriyor" sualine binaen İsmail Hakkı Toprak Efendi "Kardeşlerim bu hafızımız Mevlana'nın memleketi Konya'dan gelmiştir. Biz bu kardeşimize yardımcı olmazsak Mevlana bize gücenmez mi?" diyerek latif ve manidar bir cevap vermişlerdir. Hafız yetiştirilmesi maksadıyla Sivas Ulu camiinde yatılı Kur'an Kursu açılmasına vesile olmuştur. Ayrıca Sivas İmam Hatip Lisesinin kurucularındandır.

 

Namaz hususunda çok titiz davranırdı. "Kardeşlerim ömrümüz memuriyette geçti, nafilelerimizi bile terk etmedik" buyururlardı. Beş vakit namazını daima cemaatle eda ederdi. Özellikle öğle ve ikindi namazlarını Ulu Camiinde kılardı. Sünnetleri devamlı minberin yanında eda eder, namaz vakitlerinden mutlaka yarım saat önce camiye gelirdi. Sabah namazının farzında genellikle imam olduğu vakitler cehren kıraatte birinci rekatta Fatihadan sonra "A'la" suresini, ikinci rekatta zammı sure olarak "Şems" suresini okurlardı. Ayrıca teheccüt, istihare, işrak, kuşluk ve evvabin namazlarını kılar, ihvanlarına da tavsiye ederdi. Vefatı sırasında son sözlerinin "Namazınızı kılın" olması namaza gösterdiği önemi anlatması bakımından önemlidir.

 

Engin hoş görüsüyle çevresine örnek olur, kendisine başkasını şikayete geleni, "Kardeşlerim o zat Allah'ın kulluğundan mı çıktı?" diyerek sosyal hayatın ahenginin müsamaha ve hoşgörüyle mümkün olacağını telkin ederdi. Muhabbet gözüyle bakmayı tavsiye eder "Muhabbet gözüyle bakan noksan görmez" derdi. Sigara içilmesini maddi ve manevi zararları ve israf olması dolayısıyla hoşgörmez, içenler için "Ya bizi terk eder ya da sigarayı terk eder" derdi.

 

İsmail Hakkı Efendinin mensup olduğu tarikatı "Nakşi, Halidi, Haki" şeklinde açıkladığı için bu adla tesmiye olunmuştur. Tarikatte zahiri hallere itibar etmez, rüya ile meşgul olmaz, öze inmeyi istikametin düzgün olmasını isterdi. Tarikatte istikamet düzgünlüğünün şeriatla mümkün olabileceğini söylerdi. Şeriat ve Tarikat hakkındaki düşüncelerini "Şeriatı gözetmeyenin Tarikatı olmaz", "Evveli şeriat, ortası şeriat, ahiri yine şeriat" şeklinde dile getirmişlerdir.

 

İsmail Hakkı Toprak Efendi her sohbetinde Tokatlı Mustafa Haki Efendiden bahseder, bütün manevi varlığın onda olduğunu söyler ve kendisini yetiştiren o zatı her fırsatta gözyaşlarıyla anar, hatıralarını ihvanlara naklederdi. Mürşidinin akraba ve evlatlarına hürmet ettiği gibi aynı zamanda o muhabbeti şeyhinin memleketi olan Tokat'tan gelen misafirlere de göstermiştir. Tokatlılara mürşidine hürmeten ayrı bir muamelede bulunur, onlar gelince

 

"Tokat bir dağ içinde

Gölü bardağ içinde

Tokattan yar sevenin

Yüreği yağ içinde" türküsünü okur hüzünlenirlerdi. Ayrılık günlerinde bir hasret ve muhabbet ifadesi olarak "Fırsat elde iken sarmadım yari / Beni öldürmeli döğmeli değil..." türküsünü sık sık tekrar ettirir, etrafındakilere bir nevi ikaz mahiyetinde kendini örnek vererek "Fırsat var iken yari sarmadık, hayatta iken mürşidimizin kıymetini bilemedik" buyururlardı.

 

Sohbete çok önem verirlerdi.

İhramcızade sohbete çok önem verirdi. İhvanlarına "Bizim tarikatımız sohbet üzere kurulmuştur" diyerek  onlarla sohbet eder ve sohbetlere devamlarını sağlamaya çalışırdı. Sohbetlere yaz kış devam edilirdi. Kışın sohbetler çoğunlukla çorapçı handaki vekalede bazende devlethanede yapılırdı. Yazları ise sohbet için Yılankırkan, Tekke önü ve Kepenk suyu civarına sahraya gidilirdi. Sahra tasavvufi bir terim olarak "ruhani alem" manasına gelmektedir. Bu bakımdan İsmail Hakkı efendi açık havada tabiatın derinliğini seyrederek hoş bir sohbet ortamı oluşturmak, aşk ve muhabbet dolu zamanlar geçirmek gayesiyle mevsim şartları müsait olduğu zamanlarda sık sık sahraya giderlerdi. Sohbetlerde dini-tasavvufi ilahiler okunur, sakilerin semaverde yaptıkları çaylar kıtlama usülü içilirdi. İhramcızade İsmail Efendi bir sohbet esnasında murakebeye dalıp yaklaşık yarım saat sonra başını kaldırarak etrafındaki ihvanları tek tek gözden geçirdikten sonra "Kardeşlerim o gün bu gün, el eleyiz. Sizler de Ashab-ı Rasulullah'ın sohbet faziletine nail olan kimselersiniz, bize de ihsan olarak Rasulullah'a ve Allah'a kurbiyyet verildi" buyurdular. İhramcızade hazretleri murakabeyi sever "Sükutumuzu anlamayan sohbetimizi hiç anlayamaz" der ve eklerdi "Söz ile olsaydı bu işi herkese söylerdik" bazende "Uzaktan yakından geliyorsunuz. Alamazsanız size ayıp veremezsek bize ayıp" buyururlardı.

 

 

Sözleri..

 

Siz birbirinizi Allah için severseniz gayretullah zuhur eder,Allah hepinizi sever.

Şeriatı gözetin. Şeriatı olmayanın tarikatı olmaz.

Bizim sülbümüzden gelen değil, bizim yolumuzdan giden evladımızdır.

İhvanlık bir dağı delmek kadar zor, bir sigara kağıdını iğne ile delmek kadar kolaydır.

Himmetin bir zamanı vardır.

 

 

 

 

   

 

    

 

      

 

 

 

 

Muştu dergisinden alıntıdır…

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.