pendik escort bayan
ak
Ömer Emir DOĞAN
Köşe Yazarı
Ömer Emir DOĞAN
 

HEDONİST GENÇLİK Mİ?

HEDONİST GENÇLİK Mİ?Zaman; safları sıklaştırma zamanı ve mekan; Türkiye’dir.DİLİPAK gibi kimi gazetecilere göre memleketin bazı yerlerinde bir “kalkışma” var. Bu, hükümeti alaşağı etme kalkışmasının ardında; ulusalcı Kemalistler, bazı siyasi partiler, zengin kapitalist işadamları, solcular, Ergenekoncular, Esedciler, “İslamcı” maskesi takanlar, “hizmet”çiler, faiz lobisi ve tüm bunların hükümete karşı öfkeleri var. Sadece faiz lobisi olsaydı çözümü kolaydı. Madem bu olayların arkasında faiz lobisi var,  o zaman faizci bankalardaki paralarımızı çeker, kredi kartlarımızı kırıp atardık. Fakat herkesin kendince siyasi hesapları var.  -Devrilmek istenen bu hükümeti kim oluşturuyor?-Daha çok muhafazakârlar, eski Milli Görüşçüler kısaca her kesimden insanlar.- Bu hükümetin halk desteği var mı?-Evet, en az ülkenin yarısı. Tekrar ediyorum en az ülkenin yarısı.-Bu halk, bu “muhafazakâr demokrat partiyi” neden destekliyor?-Huzur istiyor, iş istiyor, aş istiyor, yüzde doksandan fazlasının Müslüman olduğu memleketinde Müslümanca yaşamak istiyor. O yüzden de sokaktaki her iki insanın en az biri bu iktidarı destekliyor.- Peki, bu isyan neyin nesi…Bu isyanın “neliği”ne ilişkin konuşmayan kalmadı.  Fakat bir konuşmacı bir toplantıda merakımı celbeden şöyle bir ifade kullandı. “Son on yılda koltuklarını kaybedenlerle, koltuk beklentisi karşılanmayanların isyana desteği” de olabilir mi? Devam etti: yıllardır uygulanan ateist eğitim sistemi sonucu ortaya işte böyle “anarşist bir gençlik” çıkmıştır. Hatta bu durum terörizmden daha tehlikelidir. Çünkü; teröristin terörü, amacına ulaşınca biter. Fakat anarşistin anarşizmi hiç bitmez. Çünkü hiçbir “değer’i yoktur. Olur mu canım: adamlar on üç ağaç için bunları yaptılar, nasıl değerleri olmaz hepsi de çevreciler. Haklısınız da peki on üç ağaç için bunlar yapılır mı, yapılmaz. O zaman bu eylem “çevreci” başladı ve en hafif tabiriyle çevreyi tar-u mar ederek devam ediyor denilebilir. Keşke amaç sadece çevre olsaydı…Yakın zamanda bu sitede “Elektrikli Şeytan ve Medya Dersi” başlıklı bir yazı yayımlamıştık. Yazımızda;  günümüzde medyanın kitleleri manipüle etmede ne kadar etkili olduğunu hatırlatarak bu baskı ve yönlendirmeyi bertaraf etmenin yolunun ise “medya okur-yazarı” olmaktan geçtiğinden bahsetmiştik. Yazımızın daha mürekkebi kurumadan bir “sosyal medya darbesi” organizasyonuyla karşı karşıya kaldık. Bu organizasyonun aktörleri ise gençler. Çevreci ve daha çok “hedonist” gençler.Bu gençler; istisnasız bütün kanallarda  “gazlanmaya” devam ediyor. “Şimdiki gençler şöyle kaçıyor, böyle uçuyor. Aman kimse bu gençliğe laf etmeye kalkmasın. Onlar içsin, sokaklarda sevişsin, önemli olan haz” diyenler olabilir. Herkesin tercihi.  Peki, yarın başkaları da,  ALLAH, Peygamber, din-iman KURAN diye çok daha büyük kitlelerle hem de sövmeden-dövmeden, yakmadan-yıkmadan, polisle çatışmadan, sokağa çıkarsa bu gençlere de aynı ihtimam gösterilebilecek mi? Ya da her önüne gelen yakıp-yıkarak ben böyle istiyorum derse bu memlekette huzur sukun kalır mı?Birileri ısrarla Taksim olaylarının ardında örgütlü bir yapının olmadığını, (Abdurrahman Dilipak aksini söyleyerek, ADD, TGB, İP, CHP, Halk Evleri v.b örgütlü yapılardır diyor.) gençlerin çevre duyarlılığı olduğunu, yeni nesli siyasilerin tanımadığını, şimdiki gençlerin harika olduğunu söyleyip duruyor. Sürekli “kendiliğindenlik” pompalanıyor. Toplumsal taban sağlamak için de eylemcilerin darbeye karşı oldukları sık sık tekrarlanıyor. Hatta “yandaş medya” diye hakaretvari ithamlara maruz kalan basın-yayın organları bile, bazı gazetecileri aracılığıyla hükümete ve polise vuruyor ha vuruyor. Said Nursi, zamanında Said Halim Paşa’yı Venizelos’ a benzeterek İslam’a saldıranlara karşı çıkmıştı. Şimdi fizikende Said Halim Paşa’ya benzeyen başbakan üzerinden yine İslam’a saldırılar var. Torunlar aynı tavrı sergileyebilirler mi o da ayrı mevzu. Gerçekten gençliğe haksızlık mı ediyoruz, ya da bu gençliği kimden öğrenelim. Mesela, gençliği öğretmenlere sorabilir miyiz? Ben bu soruyu bir lise öğretmenine sorduğuma pişman oldum. Çünkü bana “gençlik pornocu” dedi. Ellerinde akıllı telefonlarla porno izliyorlar. Elbette tüm gençliği ya da öğrencileri kastetmiyor ama böyle bir nitelendirme yapması bence sorgulanmaya değer. Nerden girdik nerden çıktık. Hülasa; “kimliğini modernizme borçlu olan ideoloji kapitalizme karşı olamaz”(ifade bana ait değildir). İşin garibi, ülkeye bunca zarar verenler bir de “mağdur” gösteriliyor. “Leninist stil”. Yani önce saldır, sonra mağduru oyna. Evet saldırıyorlar. Çevre eyleminde çevreye saldırıyorlar. Sadece çevreye değil dinimize saldırıyorlar. İslami değerlere saldırıyorlar. Ateşle oynamak bu olsa gerek… Havanın puslu olduğu bu ortamda, Türk halkına safları sıklaştırmalarını, birbirlerini anlamalarını, inananların inançlarına azami saygı gösterilmesini, inanmayanların veya başka türlü inananların da bu inançlarına saygı gösterilmesini  ve sabırlı olmalarını temenni ediyorum. Bununla birlikte;Tekraren; günümüzün en etkili hocası-öğretmeni-eğitmeni; ne camideki imam, ne okuldaki öğretmen, ne üniversitedeki profesör, ne de evdeki anne-babadır. En büyük ve en etkili öğretici medyadır. Bu medya bizi mahvetmeden önce; güzel bir müfredat hazırlanarak Medya Okur-Yazarlığı dersi zorunla hale getirilmeli ve yeni nesil bilinçlendirilmelidir.  Taksim olaylarının yenilerinin olmaması için çok şey yapılmalıdır, onlardan biri de budur. Madem bu eylemcilerin kahir ekseriyeti gençtir. O halde bu gençlerin eğitimi bir kez daha düşünülmelidir. “sorgulayan gençlik”, özgür gençlik yetiştireceğiz diye hiçbir değeri olmayan “nihilist gençlik” yetiştirmeyelim. Okulda öğretmenini - idarecisini takmayan, evde anne-babasını saymayan gençlik, şimdi de devlete haddini bildirmeye çalışıyor. Kime ne diyelim: Kendimiz ettik, kendimiz bulduk.  Not: Gezi olayları ertesinde yayımlanmış bir yazıdır. Konunun güncelliğine binaen bazı değişikliklerle tekrar yayımlanmıştır.Es-selam             
Ekleme Tarihi: 29 Kasım 2019 - Cuma

HEDONİST GENÇLİK Mİ?

HEDONİST GENÇLİK Mİ?

Zaman; safları sıklaştırma zamanı ve mekan; Türkiye’dir.

DİLİPAK gibi kimi gazetecilere göre memleketin bazı yerlerinde bir “kalkışma” var. Bu, hükümeti alaşağı etme kalkışmasının ardında; ulusalcı Kemalistler, bazı siyasi partiler, zengin kapitalist işadamları, solcular, Ergenekoncular, Esedciler, “İslamcı” maskesi takanlar, “hizmet”çiler, faiz lobisi ve tüm bunların hükümete karşı öfkeleri var. Sadece faiz lobisi olsaydı çözümü kolaydı. Madem bu olayların arkasında faiz lobisi var,  o zaman faizci bankalardaki paralarımızı çeker, kredi kartlarımızı kırıp atardık. Fakat herkesin kendince siyasi hesapları var.

 

 -Devrilmek istenen bu hükümeti kim oluşturuyor?

-Daha çok muhafazakârlar, eski Milli Görüşçüler kısaca her kesimden insanlar.

- Bu hükümetin halk desteği var mı?

-Evet, en az ülkenin yarısı. Tekrar ediyorum en az ülkenin yarısı.

-Bu halk, bu “muhafazakâr demokrat partiyi” neden destekliyor?

-Huzur istiyor, iş istiyor, aş istiyor, yüzde doksandan fazlasının Müslüman olduğu memleketinde Müslümanca yaşamak istiyor. O yüzden de sokaktaki her iki insanın en az biri bu iktidarı destekliyor.

- Peki, bu isyan neyin nesi…

Bu isyanın “neliği”ne ilişkin konuşmayan kalmadı.  Fakat bir konuşmacı bir toplantıda merakımı celbeden şöyle bir ifade kullandı. “Son on yılda koltuklarını kaybedenlerle, koltuk beklentisi karşılanmayanların isyana desteği” de olabilir mi? Devam etti: yıllardır uygulanan ateist eğitim sistemi sonucu ortaya işte böyle “anarşist bir gençlik” çıkmıştır. Hatta bu durum terörizmden daha tehlikelidir. Çünkü; teröristin terörü, amacına ulaşınca biter. Fakat anarşistin anarşizmi hiç bitmez. Çünkü hiçbir “değer’i yoktur. Olur mu canım: adamlar on üç ağaç için bunları yaptılar, nasıl değerleri olmaz hepsi de çevreciler. Haklısınız da peki on üç ağaç için bunlar yapılır mı, yapılmaz. O zaman bu eylem “çevreci” başladı ve en hafif tabiriyle çevreyi tar-u mar ederek devam ediyor denilebilir. Keşke amaç sadece çevre olsaydı…

Yakın zamanda bu sitede “Elektrikli Şeytan ve Medya Dersi” başlıklı bir yazı yayımlamıştık. Yazımızda;  günümüzde medyanın kitleleri manipüle etmede ne kadar etkili olduğunu hatırlatarak bu baskı ve yönlendirmeyi bertaraf etmenin yolunun ise “medya okur-yazarı” olmaktan geçtiğinden bahsetmiştik. Yazımızın daha mürekkebi kurumadan bir “sosyal medya darbesi” organizasyonuyla karşı karşıya kaldık. Bu organizasyonun aktörleri ise gençler. Çevreci ve daha çok “hedonist” gençler.

Bu gençler; istisnasız bütün kanallarda  “gazlanmaya” devam ediyor. “Şimdiki gençler şöyle kaçıyor, böyle uçuyor. Aman kimse bu gençliğe laf etmeye kalkmasın. Onlar içsin, sokaklarda sevişsin, önemli olan haz” diyenler olabilir. Herkesin tercihi.  Peki, yarın başkaları da,  ALLAH, Peygamber, din-iman KURAN diye çok daha büyük kitlelerle hem de sövmeden-dövmeden, yakmadan-yıkmadan, polisle çatışmadan, sokağa çıkarsa bu gençlere de aynı ihtimam gösterilebilecek mi? Ya da her önüne gelen yakıp-yıkarak ben böyle istiyorum derse bu memlekette huzur sukun kalır mı?

Birileri ısrarla Taksim olaylarının ardında örgütlü bir yapının olmadığını, (Abdurrahman Dilipak aksini söyleyerek, ADD, TGB, İP, CHP, Halk Evleri v.b örgütlü yapılardır diyor.) gençlerin çevre duyarlılığı olduğunu, yeni nesli siyasilerin tanımadığını, şimdiki gençlerin harika olduğunu söyleyip duruyor. Sürekli “kendiliğindenlik” pompalanıyor. Toplumsal taban sağlamak için de eylemcilerin darbeye karşı oldukları sık sık tekrarlanıyor. Hatta “yandaş medya” diye hakaretvari ithamlara maruz kalan basın-yayın organları bile, bazı gazetecileri aracılığıyla hükümete ve polise vuruyor ha vuruyor. Said Nursi, zamanında Said Halim Paşa’yı Venizelos’ a benzeterek İslam’a saldıranlara karşı çıkmıştı. Şimdi fizikende Said Halim Paşa’ya benzeyen başbakan üzerinden yine İslam’a saldırılar var. Torunlar aynı tavrı sergileyebilirler mi o da ayrı mevzu.

 Gerçekten gençliğe haksızlık mı ediyoruz, ya da bu gençliği kimden öğrenelim. Mesela, gençliği öğretmenlere sorabilir miyiz? Ben bu soruyu bir lise öğretmenine sorduğuma pişman oldum. Çünkü bana “gençlik pornocu” dedi. Ellerinde akıllı telefonlarla porno izliyorlar. Elbette tüm gençliği ya da öğrencileri kastetmiyor ama böyle bir nitelendirme yapması bence sorgulanmaya değer. 

Nerden girdik nerden çıktık. Hülasa; “kimliğini modernizme borçlu olan ideoloji kapitalizme karşı olamaz”(ifade bana ait değildir). İşin garibi, ülkeye bunca zarar verenler bir de “mağdur” gösteriliyor. “Leninist stil”. Yani önce saldır, sonra mağduru oyna. Evet saldırıyorlar. Çevre eyleminde çevreye saldırıyorlar. Sadece çevreye değil dinimize saldırıyorlar. İslami değerlere saldırıyorlar. Ateşle oynamak bu olsa gerek… Havanın puslu olduğu bu ortamda, Türk halkına safları sıklaştırmalarını, birbirlerini anlamalarını, inananların inançlarına azami saygı gösterilmesini, inanmayanların veya başka türlü inananların da bu inançlarına saygı gösterilmesini  ve sabırlı olmalarını temenni ediyorum. Bununla birlikte;

Tekraren; günümüzün en etkili hocası-öğretmeni-eğitmeni; ne camideki imam, ne okuldaki öğretmen, ne üniversitedeki profesör, ne de evdeki anne-babadır. En büyük ve en etkili öğretici medyadır. Bu medya bizi mahvetmeden önce; güzel bir müfredat hazırlanarak Medya Okur-Yazarlığı dersi zorunla hale getirilmeli ve yeni nesil bilinçlendirilmelidir.  Taksim olaylarının yenilerinin olmaması için çok şey yapılmalıdır, onlardan biri de budur. Madem bu eylemcilerin kahir ekseriyeti gençtir. O halde bu gençlerin eğitimi bir kez daha düşünülmelidir. “sorgulayan gençlik”, özgür gençlik yetiştireceğiz diye hiçbir değeri olmayan “nihilist gençlik” yetiştirmeyelim. Okulda öğretmenini - idarecisini takmayan, evde anne-babasını saymayan gençlik, şimdi de devlete haddini bildirmeye çalışıyor. Kime ne diyelim: Kendimiz ettik, kendimiz bulduk.  

Not: Gezi olayları ertesinde yayımlanmış bir yazıdır. Konunun güncelliğine binaen bazı değişikliklerle tekrar yayımlanmıştır.

Es-selam

 

 

           

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.