pendik escort bayan
ak
Ömer Emir DOĞAN
Köşe Yazarı
Ömer Emir DOĞAN
 

ETTEN-KEMİKTEN BİR MÜCEVHER

  “Göklerine hâkim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye,  yerin  dibinde çürümeye mahkûmdur.” ( 1932) Eski söyleniş biçimiyle Divrik, yeni adıyla Divriği şehrini bilen çoktur. Bu şehri bu kadar bilinir kılan, şehrin gerdanında eşsiz bir mücevher gibi duran Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasıdır. Divriği’mizin bu bilinen mücevheri kadar bir de bu kadar bilinmeyen, hem de etten-kemikten başka bir mücevheri daha vardır. İşte bu kişi, kendisi hakkında yıllar sonra: "Hey, Nuri Demirağ! Gökler adamı;Sivas Divriği'nin demir evladı.Geç de olsa, lütfen, al şu selamı!Özür, özür! Sana neler ettiler!İnsana benzeyen ruhsuz sürüler” denen Nuri Demirağ’ın ta kendisidir. * Efendim konumuz Divriğili Nuri DEMİRAĞ olunca Divriği’den elbette bahsetmek zorundayız. Emri HAK vaki olmadan mutlaka görülmesi ve oradaki yetkililerden hakkında brifing alınması gereken yerlerden biri olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücekliler Beyliği zamanında inşa edilmiştir. Ulu Cami, Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından; Darüşşifa ise eşi Erzincan Beyinin kızı Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 1228 yılında başlanıp 15 yılda tamamlanan eserlerin mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'tır. Camide Avrupa’dan çok önce Barok sitilde uygulamalar yapılmıştır. Evliya Çelebi bu eser için şöyle demiştir: "Üstad, mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır.” Bu eseri farklı ve özgün kılan bir diğer özellik de, uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen, fakat özünde asimetrik olan bezemelerde yer alan on binlerce motifin hiç birinin bir daha kendini tekrar etmemesi; kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve denge içerisinde olduklarının taşa nakşedilerek gözler önüne serilmesidir. Eser, sanat tarihçileri tarafından "Divriği mucizesi", "Anadolu’nun Elhamrası" gibi ifadelerle tanımlanmıştır. 1985 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan, İslam mimarisinin bu başyapıtı, aynı zamanda T.C. Cumhurbaşkanlığı makamının koruması altındadır.   Divriği hakkında bu kısa bilgileri naklettikten sonra gelelim “GÖKLER ADAMI” Nuri DEMİRAĞ’a. 1886’da Sivas’ımızın Divriği ilçesinde doğmuş, Ömer Bey ve Ayşe Hanım’ın oğludur. Kendisi; Türkiye Cumhuriyeti demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerinden ve cumhuriyet devrinin ilk sayılı milyonerlerindendir. Kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ ile birlikte servetlerini Türkiye'nin sanayileşmesi ve  kalkınmasında büyük işlere yatırmışlardır. 2016 yılının son günlerindeyiz ve hala yerli bir otomobilimiz yok. Oysa bundan tam seksen yıl önce uçağımız vardı. 1936 yılında zamanının en modern uçağını Nuri DEMİRAĞ yapmıştı.  Sadece uçak mı, hayır. Türkiye'de Havacılık sanayisinin önderi Nuri Demirağ’ın o yokluk günlerinde başardıkları arasında bakın neler neler var:-Seri Üretim olarak 1936'da ilk Türk uçağını yaptı.-Çok partili rejimdeki ilk muhalefet partisini kurdu.-Ankara’nın doğusuna ilk demiryolunu yaptı. -İlk yerli paraşütü yaptı. -1922'de ilk Türk sigara kâğıdını üretti. -Bursa'da Sümerbank'in Merinos fabrikasını kurdu. -İstanbul boğaz'ına özel köprü yaptırmayı projelendirdi.  ( Boğaz Köprüsünün yapılması gerektiğini söyledi. Üzerinden tren yolu da geçen projesini tamamlasa da, proje reddedildi ve Türkiye Boğaz Köprüsü için tam 42 sene beklemek zorunda kaldı.)-İlk şehir ve köy planlarını hazırladı. -Karabük'te demir ve çelik fabrikasını kurdu. -İzmit'te selüloz fabrikasını kurdu. -Sivas'ta çimento fabrikalarını kurdu. -İstanbul'daki büyük hal binasını yaptı.-1933 yılında Keban Barajı projesini dile getirdi. (Yatırımlar arttıkça enerji kaynaklarının yetersiz olduğunu ve tedbir alınmazsa elektriksiz kalınacağını öngörerek, Keban Barajı projesini dile getirdi. Ama bu fikri de yeterli desteği görmedi ve baraj ancak 33 yıl sonra inşa edilebildi.)Soyadını, ilk demiryolu müteahhidi olduğu için bizzat Atatürk’ün verdiği Nuri Demirağ’ın, kendine olan güvenini, kararlılığını ve yöntemini ifade eden bazı sözleri şöyledir:“Bizim çocuklardan gelişi güzel birini çağırıp “Dünyanın en iyi tayyaresini yapar mısın?” diye sorunuz. Size, mümkün değil “yapamam” cevabını vermez. Çünkü “yapamam demek, benliğimden, varlığımdan vazgeçtim. Aczimi zaafımı kabul ettim” demektir. Hâlbuki Türk aciz değildir ki aczi kabul etsin.”Anadolu'nun bağrından çıkmış bu "Öncü" insan, dönemin "kifayetsiz muhterisleri" tarafından engellenmiştir.  Hayatını bu millete faydalı olmak için geçirmiş "ilklerin adamı" her engellenişte kendi kendine sormuş: Niçin?"Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem teyyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir. " ( 1936) “Türk, tayyaresini kendi eliyle yapmalıdır. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz. O halde, bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememelidir. Size, kat’iyetle söylüyorum. On seneye varmadan biz, bütün tayyarelerimizi motörleriyle beraber, en küçük vidasına kadar, baştan başa kendimiz yapacağız.”(1936)  “Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlı ile Macar Ovalarını alt üst ederler... Büyük zaferlerini bu akıncılarla ihraz eylerlermiş... Bugünün akıncıları da, tayyarelerdir. Acaba yirmi otuz bin Türk atlısıyla, tarihin en şanlı zaferlerini kazanmış olan Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi? Mümkün, hem de çok mümkün” (1938)  "Hayatımda fuzuli masraflardan daima kaçındım. Çünkü kazandığım parayı, Türk milletinin bir vediası olarak muhafazaya mecbur olduğumu unutmadım... Türk milletinin müşterek servetini israf ve sefahatin batağına gömmeğe benim ne hakkım var? Yanımda çalışanlar da, bu dusturu ezber edecek kadar bellemişlerdir.” (1947) Sonuçta, bir zamanlar Türkiye'nin en zengin iş adamı olan, iş hayatının yanında geniş ölçüde hayırsever insan olarak tanınmış olan Nuri Demirağ ölürken kızına, "Dünyaya otuz yıl geç gelseydim Türkiye'nin kaderi değişirdi" diyecektir. Nuri Demirağ’ı unutmayan ve unutturmayanlara selam olsun… Yararlanılan Kaynaklar:Prof.Dr: M.Fatih DERVİŞOĞLUwww.divrigiulucamii.com/tr/Sivas_Divrigi_Ulu_Camii_Genel_Bilgi_1.htmlwww.nuridemirag.com/hakkimizda.htmlwww.sakirural.com/nuri-demirag-dunyaya-30-yil-erken-gelen-adam/www.dr.com.tr/Kitap/Bir-Oncunun-Romani-Nuri-Demirag/Muhittin-Simsek/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0000000682136*SAKALLIOĞLU “Özür, Nuri Demirağ”.
Ekleme Tarihi: 29 Aralık 2016 - Perşembe

ETTEN-KEMİKTEN BİR MÜCEVHER

 

 

“Göklerine hâkim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye,

  yerin  dibinde çürümeye mahkûmdur.” ( 1932)

 

Eski söyleniş biçimiyle Divrik, yeni adıyla Divriği şehrini bilen çoktur. Bu şehri bu kadar bilinir kılan, şehrin gerdanında eşsiz bir mücevher gibi duran Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasıdır. Divriği’mizin bu bilinen mücevheri kadar bir de bu kadar bilinmeyen, hem de etten-kemikten başka bir mücevheri daha vardır. İşte bu kişi, kendisi hakkında yıllar sonra:

 

"Hey, Nuri Demirağ! Gökler adamı;
Sivas Divriği'nin demir evladı.
Geç de olsa, lütfen, al şu selamı!

Özür, özür! Sana neler ettiler!

İnsana benzeyen ruhsuz sürüler” denen Nuri Demirağ’ın ta kendisidir. *

 

Efendim konumuz Divriğili Nuri DEMİRAĞ olunca Divriği’den elbette bahsetmek zorundayız. Emri HAK vaki olmadan mutlaka görülmesi ve oradaki yetkililerden hakkında brifing alınması gereken yerlerden biri olan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası bir külliyedir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücekliler Beyliği zamanında inşa edilmiştir. Ulu Cami, Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından; Darüşşifa ise eşi Erzincan Beyinin kızı Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 1228 yılında başlanıp 15 yılda tamamlanan eserlerin mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'tır. Camide Avrupa’dan çok önce Barok sitilde uygulamalar yapılmıştır.

 

Evliya Çelebi bu eser için şöyle demiştir: "Üstad, mermer bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır.” Bu eseri farklı ve özgün kılan bir diğer özellik de, uzaktan bakıldığında simetrik olduğu düşünülen, fakat özünde asimetrik olan bezemelerde yer alan on binlerce motifin hiç birinin bir daha kendini tekrar etmemesi; kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve denge içerisinde olduklarının taşa nakşedilerek gözler önüne serilmesidir. Eser, sanat tarihçileri tarafından "Divriği mucizesi", "Anadolu’nun Elhamrası" gibi ifadelerle tanımlanmıştır. 1985 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınan, İslam mimarisinin bu başyapıtı, aynı zamanda T.C. Cumhurbaşkanlığı makamının koruması altındadır.  

 

Divriği hakkında bu kısa bilgileri naklettikten sonra gelelim “GÖKLER ADAMI” Nuri DEMİRAĞ’a. 1886’da Sivas’ımızın Divriği ilçesinde doğmuş, Ömer Bey ve Ayşe Hanım’ın oğludur. Kendisi; Türkiye Cumhuriyeti demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerinden ve cumhuriyet devrinin ilk sayılı milyonerlerindendir. Kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ ile birlikte servetlerini Türkiye'nin sanayileşmesi ve  kalkınmasında büyük işlere yatırmışlardır.

 2016 yılının son günlerindeyiz ve hala yerli bir otomobilimiz yok. Oysa bundan tam seksen yıl önce uçağımız vardı. 1936 yılında zamanının en modern uçağını Nuri DEMİRAĞ yapmıştı.  Sadece uçak mı, hayır. Türkiye'de Havacılık sanayisinin önderi Nuri Demirağ’ın o yokluk günlerinde başardıkları arasında bakın neler neler var:

-Seri Üretim olarak 1936'da ilk Türk uçağını yaptı.

-Çok partili rejimdeki ilk muhalefet partisini kurdu.

-Ankara’nın doğusuna ilk demiryolunu yaptı. 

-İlk yerli paraşütü yaptı. 

-1922'de ilk Türk sigara kâğıdını üretti. 

-Bursa'da Sümerbank'in Merinos fabrikasını kurdu. 

-İstanbul boğaz'ına özel köprü yaptırmayı projelendirdi
.  ( Boğaz Köprüsünün yapılması gerektiğini söyledi. Üzerinden tren yolu da geçen projesini tamamlasa da, proje reddedildi ve Türkiye Boğaz Köprüsü için tam 42 sene beklemek zorunda kaldı.)

-İlk şehir ve köy planlarını hazırladı. 

-Karabük'te demir ve çelik fabrikasını kurdu. 

-İzmit'te selüloz fabrikasını kurdu. 

-Sivas'ta çimento fabrikalarını kurdu. 

-İstanbul'daki büyük hal binasını yaptı.

-1933 yılında Keban Barajı projesini dile getirdi. (Yatırımlar arttıkça enerji kaynaklarının yetersiz olduğunu ve tedbir alınmazsa elektriksiz kalınacağını öngörerek, Keban Barajı projesini dile getirdi. Ama bu fikri de yeterli desteği görmedi ve baraj ancak 33 yıl sonra inşa edilebildi.)

Soyadını, ilk demiryolu müteahhidi olduğu için bizzat Atatürk’ün verdiği Nuri Demirağ’ın, kendine olan güvenini, kararlılığını ve yöntemini ifade eden bazı sözleri şöyledir:

“Bizim çocuklardan gelişi güzel birini çağırıp “Dünyanın en iyi tayyaresini yapar mısın?” diye sorunuz. Size, mümkün değil “yapamam” cevabını vermez. Çünkü “yapamam demek, benliğimden, varlığımdan vazgeçtim. Aczimi zaafımı kabul ettim” demektir. Hâlbuki Türk aciz değildir ki aczi kabul etsin.”

Anadolu'nun bağrından çıkmış bu "Öncü" insan, dönemin "kifayetsiz muhterisleri" tarafından engellenmiştir.  Hayatını bu millete faydalı olmak için geçirmiş "ilklerin adamı" her engellenişte kendi kendine sormuş: Niçin?


"Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem teyyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir. " ( 1936)

 

“Türk, tayyaresini kendi eliyle yapmalıdır. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz. O halde, bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememelidir. Size, kat’iyetle söylüyorum. On seneye varmadan biz, bütün tayyarelerimizi motörleriyle beraber, en küçük vidasına kadar, baştan başa kendimiz yapacağız.”(1936)

 

 “Vaktiyle ecdadımız yirmi bin, otuz bin atlı ile Macar Ovalarını alt üst ederler... Büyük zaferlerini bu akıncılarla ihraz eylerlermiş... Bugünün akıncıları da, tayyarelerdir. Acaba yirmi otuz bin Türk atlısıyla, tarihin en şanlı zaferlerini kazanmış olan Türk ordusunu kanatlandırmak mümkün değil mi? Mümkün, hem de çok mümkün” (1938)

 

 

"Hayatımda fuzuli masraflardan daima kaçındım. Çünkü kazandığım parayı, Türk milletinin bir vediası olarak muhafazaya mecbur olduğumu unutmadım... Türk milletinin müşterek servetini israf ve sefahatin batağına gömmeğe benim ne hakkım var? Yanımda çalışanlar da, bu dusturu ezber edecek kadar bellemişlerdir.” (1947)

 

Sonuçta, bir zamanlar Türkiye'nin en zengin iş adamı olan, iş hayatının yanında geniş ölçüde hayırsever insan olarak tanınmış olan Nuri Demirağ ölürken kızına, "Dünyaya otuz yıl geç gelseydim Türkiye'nin kaderi değişirdi" diyecektir. Nuri Demirağ’ı unutmayan ve unutturmayanlara selam olsun…

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Prof.Dr: M.Fatih DERVİŞOĞLU

www.divrigiulucamii.com/tr/Sivas_Divrigi_Ulu_Camii_Genel_Bilgi_1.html

www.nuridemirag.com/hakkimizda.html

www.sakirural.com/nuri-demirag-dunyaya-30-yil-erken-gelen-adam/

www.dr.com.tr/Kitap/Bir-Oncunun-Romani-Nuri-Demirag/Muhittin-Simsek/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0000000682136

*SAKALLIOĞLU “Özür, Nuri Demirağ”.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sivasbulteni.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.